SON DAKİKA

Yiyordu içiyordu, uyuyordu uyanıyordu ama yaşamıyordu

1869 yılında yayınlanan Savaş ve Barış kitabında yazdığı bu sözünde, bir zamanların fakir Rusya'sında yokluk ve savaş yıllarında, halkına verilmeyen değeri görüp çaresiz insanların mutsuzluğunu kaleme alırken nasılda bugünlere gönderme yapmış Tolstoy…

İnsana verilmeyen değer, bazı ülkelerin kaderi midir yoksa o ülkenin insanlarının sabrımı fazladır, bilemiyorum…

Ancak bugün bu konuyu irdelemeye niyetliyim.

Devleti tarafından en çok saygı gören insanları incelediğimde karşıma çıkan bazı sonuçları sizlerle paylaşmak istiyorum. Aşağıda ismini yazacağım ülkelerin ortak özelliklerini incelediğimde; nüfusun çok olmaması, kişi başına düşen gelirin fazla olması, eğitim düzeyinin yüksek olması, devletin vergi toplamada sıkıntı yaşamaması, suç oranlarının düşük olması, doğaya ve hayvanlara verilen önemin fazla oluşu, kadınlara verilen değerin fazla oluşu, öğretmenlerin maddi ve manevi olarak ezilmediği, doktorların hasta yakınlarından dayak yemediği, eleştiri kültürünün olgunlaştığı bu ülkelerde, bilime ve sanata verilen önemin yüksek olması ve teşvik edilmesi, dünya çapında markalarının olması, rüşvetçi politikacıların hukuk önünde ceza aldığı, demokrasi ve hukukun herkese eşit yaklaştığı, sigorta sisteminin yaygın kabul gördüğü, asgari ücretli çalışanların sayısının tüm çalışanlara oranının %10’u geçmediği, kitaba ve yazarlara saygı gösterilen, gazetecilerin özgürce fikirlerini söyleyebildiği, futbolun dışındaki sporlarında insanları tarafından takip edildiği, tarım, hayvancılık ve balıkçılık gibi politikalarının tutarlı olduğu, ormanların korunduğu, enerji ihtiyaçlarına göre çözüm üretebilen, kısaca dengeyi kurabilen ortak özelliklerin olduğunu görüyoruz.

Peki, bu ülkeler hangi ülkeler midir?

Kanada, İsveç, İsviçre, Hollanda, Norveç, Lüksemburg, Finlandiya, Avusturya, İzlanda, Danimarka, İsrail, Polonya, Çekya, Yeni Zelanda.

Bakın dikkat edin Avrupa’nın en önemli ülkeleri ve Çin, Japonya, Amerika gibi ülkeler yok listemde.

Türkiye için işler neden bu kadar zor, karmaşık ve problemli olmak zorunda bilemiyorum ancak bir şeylerin yolunda gitmediği kesin.

Çünkü Tolstoy’un 153 yıl önce söylediği sözü, insanlarımız maalesef şuan yaşıyorlar.

Hemen hemen her alanda bir sıkışmışlık, birbirine bağlı problemler ve sonucunda çözülemeyen, sonu mutsuzluk ve ümitsizlik olan bir yolda yürüyor insanlarımız.

Son 47 yılına şahit olduğum, vatandaşlarına bir türlü hak ettiği ücreti, umudu, güven ve huzur ortamını veremeyen bir devlet düşünün…

Yıllar geçmesine rağmen içindeki karışıklık bir türlü çözülemeyen bu ülke şimdilerde insanların kaçıp da kurtulmayı düşündüğü, dil kurslarına gidenlerin sayısının hayli arttığı geçici bir yer konumuna düştü. 

İnanın tüm bunları üzülerek ve sıkılarak yazıyorum!

Sonra, Tarkan bir şarkı söylüyor ve GEÇÇEK diyor…

24 saat içinde dünyada en çok dinlenen şarkı oluyor herkes mutlu ancak değişen hiçbir şey yok!

Peki, insanların beklentisi nedir?

Bir anda her şeyi değiştirebilecek bir sihirli değnek var mıdır?

Elbette ki yoktur ancak insanların bazı şeylerin değişebileceğine olan inançları, umut ederek hayata bağlanmalarını sağlayamadığında başka bir evreye geçiverirler…

Pablo Neruda’nın da söylediği gibi:

‘Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ancak baharın gelmesini engelleyemezsiniz…’

İnsanların sınırlı sürede misafir oldukları hayatı, kendilerine zehir edecek ülkelerde harcayacak zamanları yok gibi gözüküyor.

Peki, yukarıda belirttiğim ülkelerde yaşayan insanlar neden daha iyi koşullarda yaşarken bu imkanlar, konfor ve hayatın güzellikleri benim ülkemdeki fedakar insanlarım için bir türlü olgunlaşamıyor?

Bu konuda herkesin kendini sorgulaması ve hayatı ile ilgili muhasebe yapmasının zamanı geldi bence.

Üstad, Che’ninde söylediği gibi:

‘Özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun olan kölelerdir. Kapitalist bir sistemde insanlar görünmez bir kafesin içinde yaşarlar…’