SON DAKİKA

Yeni bir sayfa açmak gerçekten imkansız mı?

Pandeminin psikolojik etkisini yitirdiği ancak gerçekte neler olup bittiğini pek anlayamadığımız günlerden geçiyoruz.

Sanki bozulan ekonomiye birde savaşı eklediğimizde pandemi insanların gündeminden düşmüş gibi duruyor. İşin tıbbi yönü inanın henüz kimsenin adını koyamadığı bir muamma. Yani bu virüs doğal mıydı, laboratuvarda mı üretildi bu kadar insan neden öldü, amaç aşı satmak mıydı? 

Dünyayı sarsan resmi olarak 6 milyon kişinin ölümüne neden olan Covit-19 ile ilgili basında önemli tek bir haber duyan var mı ya da yazılan bir haberi önemseyip okuyan, izleyen, dinleyen oysa yakın bir zamana kadar herkesin korkulu rüyasıydı. Bir anda önem katsayısı yerle bir olan bu olağan üstü gizemli salgın afeti sanki ömrünü tamamlamış gibi duruyor.

Ancak ekonomiye verdiği zarar inanılmaz bir boyutta, derinleşen fakirlik ve buna bağlı olarak istediği hiçbir şeyi alamayan mutsuz insanlar görüyorum şimdilerde etrafımda.

Sanki seçim olsa sihirli bir değnekle her şey düzelecek gibi duruyor ancak kasa boş, insanların cepleri boş, mideler boş, hayaller umutlar boş, markette raflar el yakıyor.

Dolmalık biberin kilosunun 40 TL olduğu, etin kilosunun 150 TL, kimsenin beğenmediği tavuğun kilosunun 80 TL olduğu, gıdadan mazota, doğalgaza, elektrikten suya tüm gider kalemlerinin ikiye üçe katlandığı sessiz sedasız bir fakirleşme yaşadık, yaşıyoruz.

Bu sonuçların elbette pek çok nedeni ve sorumlusu vardır. Ancak çözüm noktasında birden iyileşme yaşanır mı diye soracak olursanız?

Zannetmiyorum…

Bu saatten sonra iktidara kim gelirse gelsin sonucu kısa sürede değiştiremez bence.

Asgari ücret ile geçinmek zorunda olan insanların toplam çalışanlara oranı %60 seviyelerine ulaştı. Üniversite mezunu işsiz sayımızda korkutucu rakamlarda hatta burs alıp ödeyemeyen ve borçlu olanları da bunlara eklersek herkes bir kaçış bileti arıyor gibi.

Bu durum toplumun tamamına nüfus etmiş durumda oysa gerçekten durumu iyi olup tüm bu tufandan etkilenmeyen 500 bin kişi var ülkemizde.

Evi, arabası, yazlığı, kendi işi olan yurtdışına istediği zaman çıkabilen çocuklarını özel okulda okutabilen…

Yani ülkemizdeki insanların binde 6’sı dışında ezici çoğunluğun ay sonunu zor getiren tatsız, tuzsuz, sıkıntı verici bir hayatı var.

Şimdi diyeceksiniz ki tüm bu anlattıklarını zaten her gün yaşıyoruz bunları tekrar neden hatırlatıyorsun?

Çünkü herkesin bilgisi dahilinde bu probleme kafa yormasını istiyorum da ondan.

Felsefede ki önemli bir yöntemi kullanmak istiyorum bugün; Sokrates'in eğitimleri sırasında geliştirdiği ve ebe olan annesinden esinlenerek adını koyduğu yöntem. İnsanın, aslında sandığından daha çok şeyi bildiğini varsayarak onun üstüne gider ve bir şeyin cevabını hocanın söylemesi yerine öğrenciye söyletmesi üzerine kuruludur.

Sokratik yöntem 3 aşamalı olarak gerçekleşmektedir. İlk aşamada karşıdaki kişiye sorular sorularak onun neyi bilip neyi bilmediği araştırılır. İkinci aşama ironi yani alaydır. Son olarak ise fikir doğurtulmaya başlanır. Günümüz eğitim sisteminde Sokratik yöntem, buldurma yöntemi olarak uygulanmaktadır. Modern anlamda soru cevap yöntemi ile başlayan süreç bir anlamda tümevarım yöntemidir.

O zaman soruyorum:

*Bu dünyada en iyi yaptığınız iş nedir?

*Bu işi neden yapamıyorsunuz?

*Hayatınızın herhangi bir döneminde bu işi yapmak için hiç risk aldınız mı?

*Hayatınızda kötü giden şeyleri değiştirmek için B planınız var mı?

*Eğitim konusunda eksiklerim nelerdir diye düşündünüz mü?

*Acaba, büyük şehirde yaşamak yerine doğduğum şehirde yaşasaydım hayat benim için daha kolay olur muydu?

*Ailem, çocuklarım bu şehirde mutlu mu?

*Eğitim için bir şansım daha olsaydı ne okumak isterdim?

*Elimdeki imkanlar ve tüm bilgimle insanların çok talep ettiği neyi üretebilirim?

Aslında, kendimizle ilgili çözmemiz gereken çok önemli konular var. Konu tamamen bizim olaylara nereden ve nasıl baktığımız ile alakalı. Belki de ciddi bir paradigma değişikliğine ihtiyacımız vardır kim bilir. 

Tüm bunları netleştirmeden zaten her şey çok kötü bu saatten sonra hiçbir şey değişmez deyip, öğrenilmiş bir çaresizlik içine girmek bizi iyileştirmeyecektir.

Dönüşümü bireysel olarak biz başlatmalıyız, sonra aile ve toplum şeklinde iyileşme, ülkenin tamamına sirayet edecektir.