SON DAKİKA

Uluslararası hukuk mu dediniz?

Son günlerde üzücü bir şekilde yine "soykırım" gündemde… Uluslararası mahkemelerin olayın 'soykırım' olarak tanınamayacağını ifade etmesine karşın, Ermeni lobisinin yalanlarını kabul eden ABD Başkanı Joe Biden, 1915 olaylarını tarihi bir skandalla bu şekilde tanımladı.

Ardından Mescid-i Aksa'da İsrail polisi, Filistinlilere karşı haksız bir şekilde orantısız güç kullanmaya başladı. İki gün önce ise İsrail polisi şiddetin dozunu iyice arttırdı ve saldırılar sonucu onlarca Filistinli hayatını kaybetti, yüzlerce Filistinliyse yaralandı. Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı şehit olanlardan 13'ünün çocuk, 3'ünün kadın olduğunu açıkladı.

Evlerini bırakmak istemeyen Filistinliler mahkeme kararı bile beklenmeden bu evlerinden çıkarılmaya çalışılırken 1915 olaylarıyla ilgili haksız ithamlarda bulunan ABD, İsrail'e karşı sert bir tutumda bulunmadı. Kendi geçmişi ırkçılıkla dolu olan, daha geçtiğimiz sene siyahi bir vatandaşı polisi tarafından öldürülen ve protestolara sahne olan ABD'nin bu taraflı tutumu elbette ki şaşırtıcı değil. 21. yüzyılda hala soykırımlara şahit olmamız ve ülkelerin işlerine geldiği zaman bu insanlık suçuna karşı gereken tepkiyi göstermesi ise çok üzücü. 

Soykırım suçu, ilk kez 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda "Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi" ile uluslararası hukukta tanımlandı. Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü'ndeki tanıma göre soykırım suçu ulusal, etnik, ırksal veya dinsel olmak üzere dört grup aleyhine işlenebilecek bir suç türü. Dört gruptan herhangi birini kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla grup mensuplarının öldürülmesi, ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi, grubun tümüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek, grup içinde doğumları engellemek veya grup mensuplarının çocuklarını zorla başka bir yere nakletmek soykırım suçunu oluşturuyor. 

Sözleşmenin dördüncü maddesine göre ise, soykırım suçunu işleyenler, anayasaya göre yetkili yöneticiler, kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırılıyor. 

Gel gör ki, işleyişte maalesef bu böyle olmuyor ve çoğu suçlu cezasız kalıyor.

Dün Türkiye’deki Baro Başkanları da İsrail’i kınayan bir bildiri yayınladı. Bildiride İsrail’in 1949 Cenevre Sözleşmelerini ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ihlal ettiğini, bir insanlık suçu işlediklerini, uluslararası sözleşmelere uymaları gerektiğini belirttiler ve uluslararası kurumları ve kamuoyunu Filistin halkı için hareket etmeye çağırdılar. Ancak uluslararası basında yaşananlar farklı şekilde aktarılmaya devam ediyor. 

Bir ABD haber sitesi yaşananları şu şekilde yansıttı, “Filistinli militanlar pazartesi gecesinden beri İsrail’e 300 roket ateşledi, iki İsrail vatandaşı hayatını kaybetti. İsrail ise bunun üzerine 150 hedefi vurduğunu ve 26 Filistinlinin öldüğünü belirtti.” Ortada bir insanlık suçu varken ve olaylar gitgide alevlenirken bu şekilde yanlış ve yanlı haber yapılması, bu haberleri yapan ülkelerin insan yaşamına sadece kendi müttefiklerinin yaşamı olduğunda değer verdiğini net bir şekilde gösteriyor. 

Tüm ülkeler konu insan hakkı ve yaşamı olduğunda tarafsız bir şekilde davranmadığı sürece dünyanın dört bir yanında bu ve buna benzer olayların yaşanmaya devam edeceği ortada. 

Bunu engellemeye yönelik sözleşmeler istisnasız uygulanmazsa maalesef bu durum değişmeyecek gibi gözüküyor.