SON DAKİKA

Türkiye'nin göçmen problemi

Suriye ve Afganistan'dan gelen göçmenler sanırım son zamanlardaki en ciddi sorunlarımızdan biri olarak vatandaşlarımızı düşündürüyor.

Zira ülkemizde son yıllarda yaşanan üretim ve kaynak yetersizliği içinde kendi vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, adeta tüm sınırlarımızı açarak göçmenleri kabul etmemizin elbette ki sebep ve sonuçlarını değerlendirmemiz ve tüm bunların altında yatan nedenlere yoğunlaşmamız çok önemlidir. 

Göçün tanımıyla başlayacak olursak;

Toplumsal veya siyasi sebeplerle birey veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi olarak tanımlanmaktadır. Bir başka tanımda ise kişilerin; yaşadığı coğrafi mekânı, kendilerine has sebeplerle sürekli veya geçici olarak yerleşmek düşüncesiyle terk ederek yeni bir mekâna yerleşmesi. Bana göre ise; ziyadesiyle yürek burkan bir meseledir, insanın o yada bu sebepten dolayı kök saldığı topraklardan ayrılmak zorunda kalması… Göçte bana göre onur kırıcı olan, gidilen hiçbir yerde istenmeme ve aşağı tabaka insan muamelesi görme durumudur. Bu durum bana nedense, yıllar önce ülkemizden Almanya’ya giden gurbetçilerimize uygulanan kötü muameleden rahatsız olan bir Alman yazar olan Günter Wallraff’ın ‘En Alttakiler’ adındaki kitabını hatırlattı… 

Genel olarak göçü hazırlayan nedenleri incelediğimizde ise; 

- İşsizlik, 

-Doğal afetler sonucu ilk yaşanılan yerin yaşanılmaz hale gelmesi, (örneğin 1995 Kobe depremi sonucunda 310,000 kişinin bölgeden göç etmesi) 

-Nüfus artışı sonucu tarım alanlarının azalması, tarlaların bölünmesi ve geçim sıkıntısının ortaya çıkması, 

- Çocuklara daha iyi eğitim imkânı sağlama isteği,  

- Daha iyi bir yaşam standardına kavuşma isteği, 

- Terör, işgal vb. sebeplerle can ve mal güvenliğinin sağlanamaması, (Örneğin; Suriye ve Afganistan) 

- Geniş ailede diğer kardeşlerin büyümesiyle ailenin aynı evde barınamaması,

- Gelin kaynana geçimsizliği, 

- Şehir hayatına özenti, 

- Tarımda makineleşme sonucu iş gücüne olan ihtiyacın azalması,

- Emeklilik günlerini daha iyi bir ortamda, yerde ya da iklimde geçirme vb. sayılabilir. 

Bu gibi nedenlerle yaşadıkları yerlerden başka bir yere göç edenlere göçmen denilmektedir.  

Göçmenlerin gittikleri ülkede bir araya gelerek kendi milletinden insanlarla oluşturdukları bölgeleri ise gettolar olarak değerlendirebiliriz.

Gettolar, genellikle dış göç süreci ile bir topluma sonradan katılmış, düşük toplumsal konumlu grupların yerleştiği, düşük toplumsal konumlu kent alanları olarak tanımlanmaktadır. Sanayi toplumu kentlerinin özelliklerinden biri, toplumsal tabakalaşmaya göre belirlenmiş bir hiyerarşi içinde, farklı toplumsal tabakaya mensup grupların kentsel mekân içinde de fiziksel olarak ayrımlaşmış alanlarda yaşamalarıdır. Gettolar da çoğunlukla, bu genel hiyerarşik yapı içinde en düşük konumlu alanlar olarak belirginleşmektedir. Çoğu zaman göçmenler, bu alanlarda diğer göçmen gruplarıyla ve toplumun yerli nüfusunun daha çok dışlanmış kesimleriyle bir arada yaşamaktadırlar.

Elbette ki bu insanların eğitimi, sağlık ve hukuk problemlerinin topluma yansıması vatandaşlarımızın huzurunu kaçırmaktadır ancak insanlarımızın rahatsızlığının başka sebepleri de var. Bunları örneklerle ortaya koymaya çalışayım:

-Suriye’den gelen gençler kafelerde nargile tüttürürken bizim çocuklarımızın Suriye’de askeri olarak verdiği mücadele mesela.

-Suriye, Katar, İran ve Afganistan’dan gelen gençlere üniversite girişlerinde sağlanan kolaylıklar.

-Bu ülkelerden gelen insanların vergi ödemeden yaptıkları ticaret.

-Sigortasız olarak çalıştırılan göçmenlerin çok düşük ücretlere çalışarak bizim vatandaşlarımızın elinden aldıkları işleri.

-Ev almak suretiyle vatandaşlık elde edenlerin sayısının 128 bini geçmesi.

-Suç oranlarında, özellikle cinsel taciz ve hırsızlık vakalarında ciddi bir artış beklenmesi. 

Avrupa, bu insanları Müslüman oldukları için kabul etmiyor o halde din kardeşlerimize sahip çıkalım yaklaşımı ile sığınmacılar probleminin üstü kapatılamaz bence. Onlar tüm bu sorunların ülkelerinde yaratacağı negatif süreci kabul etmek istemiyor. Örneğin, ABD’nin Meksika’dan gelen göçmenleri kabul etmemesi gibi. Oysa biz, ne olursan ol yine gel derken, Afganistan’da ABD’nin yetiştirdiği teröristleri de ülkemize kabul etmiş durumdayız. Önümüzdeki süreçte, ülkemizde oluşabilecek bir iç güvenlik tehdidini, bitmemiş bir pandemi ortamı varken, işsizlik, yüksek enflasyon sarmalı ile son dönemlerde sıklıkla karşılaştığımız doğal afetlerin gölgesinde, bu kötü gidişatı ne kadar daha idare edebiliriz bilemiyorum doğrusu…