SON DAKİKA

Tıbbın kardeşleri hukuk ve etik

Son yıllarda tıp ve yaşam bilimleri alanlarındaki teknolojik araştırmalar ve gelişmeler beraberinde biyoetik, biyohukuk, biyopolitik tartışmaları beraberinde getirmiştir.

Özellikle insanlık neslinin üreme teknolojilerini ilgilendiren gelişmeler, politik, hukuki, etik olaylar ve olguların karması olan “Hibrit Tıp Sorunları” olarak karşımıza çıkmaktadır. Sorunların en temelinde insanın varoluşu veya yaradılışının güvencesini verme ve güvenliğini sağlamak önemlidir. 

İnsan bedenine yaşarken ve ölümünden sonra yapılacak her türlü tıbbi deney veya bilimsel inceleme veya herhangi bir tıbbi müdahale her zaman en sıcak siyasi, hukuki, bilimsel ve etik tartışmaların konusunu teşkil etmektedir.

Biyoteknoloji etiği ve biyoteknoloji hukuku, toplumsal değer yargılarına uygunluk ve aykırılık sonuçlarına ilişkin veriler toplanıp, tasnif edilip, analiz edildikten sonra belirli sonuçlara süreç içinde ulaşabilmektedir. Oysa ama teknolojik veya biyolojik tıp dediğimiz biyotıp hızlı geliştiğinden eşzamanlı gelişme ne yazık ki oluşmamaktadır. Biyoteknoloji hukuku, anayasa hukuku, ceza hukuku, medeni hukuk, tüketici hukuku, vergi hukuku, marka patent hukuku gibi birçok hukuk alanını ilgilendirdiğinden ve bu hukuk alanlarına girişinin de etik kuralların çerçevesiyle oluşacağından genel etik ve hukuk kavramları içerisinde yeterli çözümlenemeyen bir alan olarak kalmaktadır. 

Biyomedikal Etik Prensipler Bireye Yarar Sağlama, Bireye Zarar vermeme, Özerkliğe Saygı, Sağlıkta Adalet ilkeleri olmak üzere şimdilik 4 tanedir. Bireyin her türlü tıp uygulanmasından yarar görmesini sağlayacak yararcı ahlak anlayışı ile bireye her koşulda zarar verilmemesi ahlak anlayışı benimsenmektedir. Ayrıca bireye ve bireyin insanlık onuruna saygı ile sağlık kaynaklarına erişim ve yararlanmadaki eşitlik ahlakı da tıp etiği ve tıp hukuku kapsamı içindedir.

Biz bunu niye konuşuyoruz? 

İngiltere'de Lordlar Kamarası, tedavi amacıyla insan cenini klonlanmasına izin veren bir yasayı onayladı. Lordlar Kamarası'nda 92'ye karşı 212 kabul edilen yasa ay sonu itibarıyla yürürlüğe girecek. 

İnsan klonlama, insanın doğal üremesine etkisi nedeniyle geniş kapsamlı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilinen iki farklı klonlama teknolojisi bulunmaktadır. Birincisi bir yumurtanın çekirdeği alınarak yerine donörün enetik kodları aşılanmakta böylece donörle aynı genetik koda sahip yumurta spermle birleştirilecek potansiyel bir embriyo haline getirilmektedir. İkincisi, hasar görmüş hücre çekirdeği alınarak yerine sağlıklı genetik kodların aşılanması usulüne dayanan tedavi amaçlı hücre klonlanmaktadır. Her iki yöntemde de klonlama ile embriyonun kendisi ve hücrenin genetik özellikleri seçilebilmektedir. Böylece zekâ, fiziksel görünüm, yetenek gibi özellikler genetik olarak belirlenebilmekte ve kopyalanabilmektedir. Gelecekte de sperm ve yumurta bankalarına izinli embriyo bankalarının eklenmesiyle “sipariş usulü embriyo” gündeme gelebilecektir. Son tahlile gelecek nesiller genetik mühendisliği ile oluşturulabilecek bu da devletlerin bu teknolojiyi uluslararası barışı tehdit edecek şekilde kullanması söz konusu olduğu gibi doğal insanlar ile biyotıp alanında üretilen insanlar arasında oluşabilecek sınıfsal farklılıklar ve insan eşitliği anlamında büyük sorunların ortaya işten bile değildir. 

1948 tarihli BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, BM İnsan Hakları Sözleşmeleri, 1997 Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi (AK Biyoetik Sözleşmesi),  Dünya Tıp Birliği İnsan Deneklerle İlgili Tıbbi Araştırmalar İçin Etik İlkeler Helsinki Bildirgesi, Uluslararası Tıbbi Bilimler Kurulu İnsan Deneklerle İlgili Biyotıp Araştırmalarının Etik Esaslarını tanıyan BM UNESCO Biyoetik ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni (BİHEB, 2005)’nin yeterli olup olmadığının tartışmaya açılmasının zamanı gelmiş bulunmaktadır.

İnsanlık neslinin doğrudan etkileyecek kararların alınması salt bir ulusun kendi egemenlik alanındaki hukuki düzenlemelerle mümkün olamayacağı, bütün insanlık neslinin sürdürülebilir güvencesi ve güvenliğinin hem etik hem hukuki anlamda hem ulusal hem uluslararası arenada derhal ele alınması gerektiği göz ardı edilmemelidir.