SON DAKİKA

Stefan Zweig ve satranç

Sanırım 1984 yılıydı henüz 9 yaşındaydım. Babam, Capablanca'nın satrancın esasları kitabı ile satranç tahtasını masanın üzerine özenle bırakmıştı. Taşları dizerken dikkatlice kitaba baktığımızı hatırlıyorum kardeşimle.

Nasıl bir heyecanla öğrenmiştik. Zamanla bu oyunun sadece bir oyun olmadığını aslında bir zeka savaşı olduğunu fark ettiğimizde nasılda saygı duyduğumuzu hatırlıyorum. Anatoli Karpov ve Garri Kasporov’un 1 hafta süren müsabakalarını nasılda takip ederdik. Sonraları bu üstadların bilgisayara karşı olan savaşlarını ve  yenişememelerini...

Oysa şuan çocukları bir müşteri gibi gören özel okulların dışında bu zeka savaşına ilginin ciddi anlamda azaldığını görüyor ve üzülüyorum.

Ülkemizde sayısal zekaya sahip, problem çözme yetisi daha ön planda olan çocukların ilgi gösterdiği bu efsane oyun nedense Stefan Zweig’in kitabıyla farklı bir boyuta taşınıyor zihnimde.

Stefan Zweig (1881-1942), Avusturyalı roman, oyun, biyografi yazarı ve gazetecidir. 1920'ler ile 1930'lar arasında edebiyat kariyerinin zirvesinde olmuş Zweig, dönemin dünyasının en çok tercüme edilen ve en popüler yazarlarından biriydi. Çok sayıda deneme, öykünün yanı sıra Psikoloji ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun ilgi Zweig’in derin karakter incelemelerinde hayat buldu . Özellikle tarihsel karakterler üzerine yazdığı yorumlar ve yaşam öyküleri, psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. 

Alman dilinin en çok okunan yazarları arasında sayılan Zweig'ın eserleri, dünya çapında dönemin en çok okunan kitapları arasına girdi, elliyi aşkın dile tercüme edildi. 1933'te diğer Yahudi yazarlara da yapıldığı gibi eserleri, Naziler tarafından yakıldı. Bu olaydan sonra ülkesini terk eden Zweig, 1941'de Brezilya'ya yerleştikten sonra 22 Şubat 1942'de eşi Lotte ile birlikte intihar etti. Üç yıl daha sabredebilseydi Hitlerin intihar edişini gazetelerden okuyup ülkesine dönebilirdi, belki de…

Satranç , Stefan Zweig'in Brezilya'da sürgünde yazdığı, en son ve en tanınmış eseridir.

İlk baskısı 250 adet olarak 1942 yılında Buenos Aires'te çıkan hikâyenin, İngilizce tercümesi 1944'te New York'ta yayımlandı. Satranç, Almanya'da 1.200.000'den fazla sattı. 

 Hikâye , New York'tan Buenos Aires'e yolculuk yapan bir vapurda yaşanır. Bir grup yolcu gemideki kurgusal satranç şampiyonu Mirko Czentovic'i partiye davet eder. İlk partiyi beklendiği gibi rahatlıkla şampiyon kazanır. Yine kaybedilmekte olan rövanş partisinin ortasında, oyuna Dr. B. adında bir başka yolcu daha katılır ve bir beraberlik kurtarır. Bunun üzerine yolcular tarafından Czentovic ile Dr. B arasında bir müsabaka organize edilir. Müsabaka başlamadan Dr. B. kitapta hikâyeyi anlatana satrancı nasıl öğrendiğini bildirir. Gestapo tarafından bir otel odasında aylarca hücre hapsine kapatılmışken, bir sorgulama öncesi bekletildiği odanın duvarında asılan montun cebindeki satranç kitabını çalmayı başarmıştır. Kitaptaki kaydedilmiş oyunları satranç tahtası olmadan kendi kafasında oynamaya başlar. Satranç hücrede sıkıntıdan çıldırmak üzere olan Dr. B'nin hayatını kurtarmıştır. Ancak zamanla ölü nokta dediği kitaptaki bütün oyunları ezbere öğrendikten sonra, kitabı çalmadan önce hücredeki sıkıntıdan yıprandığı konumuna tekrar düşer. Bunun üzerine kafasında yeni partiler icat eder ve şizofrenik tarzda partileri sinir krizi geçirene dek kendi kendine karşı oynamaya başlar. Sonunda hapisten salıverilmiştir.  Dr. B zihninde kendiyle yaptığı binlerce oyunun verdiği yetkinlik sayesinde Czentovic'in oynayacağı oyunları önceden hesaplayabilmekte ve çok hızlı bir şekilde hamle yapmaktadır. İkinci müsabaka sırasında Czentovic, karşısındakinin zamanla huzursuzlaştığını fark edince özenle yavaş oynamaya başlar ve Dr. B yine kriz geçirince parti yarıda kalır.

Daha fazla detaya girmeden zaman makinemi çalıştırıp 1942 yılına Brezilya’ya gidiyorum.

-Üstadım, satrancın sadece bir oyun olmadığını ikimizde biliyoruz. Kitabındaki satranç zehirlenmesi tabirinden ne anlamalıyız?

-Doğada her şeyin aşırısı zehir etkisi yaratır, yabancı. Bu oyun zamanla beyninin içinde yaşamaya devam ediyorsa ve senin buna müdahale edecek bir kapama düğmen yoksa aklını oynatman yakındır, ya da zehirlemen…

-Felsefe Doktorası yapman, Freud’un öğretileri ve psikolojiyle ilgilenmen karakterler üzerinde bu etkiyi bize yaşatman seni diğer yazarlar arasında farklı bir statüye yükseltiyor. 

Son tahlilde bize satranç ile ilgili ne söylemek istersin, üstadım?

-‘İnsanın düşünüp bulduğu oyunlar içinde, rastlantının her tür despotluğundan soğukkanlı bir şekilde uzaklaşan ve zaferin yalnızca akla ya da daha ziyade aklın yeteneğinin belli bir biçimine veren yegâne oyundur satranç…’