Sporun, insanları bir araya getiren, heyecan verici ve paylaşımı teşvik eden bir etkinlik olduğu düşünülür. Ancak, bazı durumlarda spor, şiddetin yaşam bulacağı bir zeminine dönüşebilmektedir. 

Pazarlama stratejileri, spor etkinliklerini daha cazip hale getirirken, bazen şiddeti normalleştirme veya körüklemeye yönelik mesajlar içerebilmektedir. Birçok spor etkinliği, sponsorluk anlaşmaları ve reklamlarla finanse edilmektedir. Reklamların ve sponsorlukların amacı, markaların görünürlüğünü artırmak ve tüketiciye ulaşmaktır. Ancak, bazı markalar, şiddeti kullanarak dikkat çekmek veya ürünlerini daha çekici hale getirmek amacıyla bu yöntemi kullanmaktadır. Spor endüstrisindeki pazarlama stratejileri, toplumun değerleri ve etik standartlarıyla uyumlu olmalıdır. Televizyon yayıncıları da spor etkinliklerini pazarlama stratejileriyle birleştirirken, bazen şiddeti teşvik eden içerikler sunabilmektedir. Tartışmalı anlar, kavgalar veya oyuncular arasındaki şiddet sahneleri, izleyiciyi cezbetme amacıyla yayınlanabilmektedir. Bu durum, genç izleyiciler üzerinde olumsuz etkiler bırakabilir ve şiddetin normalleştirme algısını güçlendirebilir.

Spor endüstrisinde pazarlama stratejileri ve şiddetin rolü birbirinden ayrı düşünülemez. Pazarlama stratejileri, spor etkinliklerini daha çekici hale getirirken, şiddeti normalleştirme veya teşvik etme potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle, spor endüstrisindeki aktörlerin şiddeti önlemek ve sporun olumlu değerlerini vurgulamak için daha sorumlu bir yaklaşım sergilemeleri gerekmektedir. Sporun birleştirici gücünü ve toplumsal etkisini korumak, pazarlama stratejilerinin doğru ve etik bir şekilde kullanılmasını gerektirir.

Bu çerçeveden bakınca sporda şiddete karşı pazarlamanın sorumluluklarını ele alacak olursak; Birçok spor organizasyonu ve marka, spor etkinlikleri ve takımlarla ilişkili pazarlama stratejileri kullanarak tüketicilere ulaşma fırsatı bulur. Ancak, bu pazarlama faaliyetlerinin amacı sadece ürün veya hizmetlerin tanıtımı değil, aynı zamanda sporun olumlu değerlerini yansıtmaktır. Spor markaları, şiddeti teşvik etmek yerine, sporun birleştirici ve dostluk temelli yönlerini vurgulamalıdır.

İlk olarak, spor markalarının sorumluluğu, şiddeti normalleştirmek yerine sporun fair-play, dayanışma ve saygı gibi temel değerlerine odaklanmaktır. Markalar, reklam kampanyaları ve sponsorluk anlaşmaları aracılığıyla bu değerleri yansıtmalı ve tüketicilere pozitif bir mesaj iletmelidir. Şiddeti teşvik eden veya normalleştiren içeriklerden kaçınılmalı ve izleyicilere etik bir spor deneyimi sunulmalıdır.

İkinci olarak, spor markaları, şiddeti önlemek ve spor etkinliklerini güvenli bir ortam haline getirmek için aktif bir rol üstlenmelidir. Öncelikli olarak, güvenlik önlemlerinin etkin bir şekilde uygulanması ve şiddetin önlenmesi için gerekli adımların atılması önemlidir. Ayrıca, taraftarlara sportmenlik, saygı ve hoşgörü gibi değerleri vurgulayan mesajlar verilmeli ve şiddetin kabul edilemez olduğu net bir şekilde ifade edilmelidir.

Üçüncü olarak, spor markaları, genç izleyicilere ve sporculara etik değerleri benimsemeleri konusunda rehberlik etmelidir. Gençler, sporcuları ve spor etkinliklerini takip ederek örnek alır ve sporun değerlerini öğrenir. Bu nedenle, markaların spor etkinliklerinde yer alan sporculara ve takımlara etik davranışları teşvik etme ve ödüllendirme sorumluluğu vardır.

Sonuç olarak, spor markalarının sporda şiddete karşı pazarlama sorumluluklarına dikkat etmeleri büyük önem taşır. Şiddeti normalleştiren mesajlardan kaçınarak, sporun olumlu değerlerine odaklanmalı ve tüketicilere etik bir spor deneyimi sunmalıdır. Ayrıca, güvenlik önlemlerinin etkin bir şekilde uygulanması ve genç izleyicilere etik değerleri benimsemeleri konusunda rehberlik edilmelidir. Spor markaları, spor dünyasında pozitif bir etki yaratma ve şiddeti azaltma konusunda önemli bir rol oynamaktadır.