SON DAKİKA

Seçim ortamı böyle mi olmalıydı?

14 Mayıs Pazar günü yapılacak ve hepimizin heyecanla beklediği seçim öncesi sular bir türlü durulmuyor ve her geçen gün siyasi nezakete ve hatta insani değerlere yakışmayan manzaralar görüyoruz.

Erzurum’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ve dolayısıyla mitingine giden halka yapılan saldırı, Trabzon’da Cumhuriyet Halk Partisi adayları Av. Sibel Suiçmez ve Erdi Çakır’a yapılan provokasyon ve hatta saldırı ve en son Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na Sakarya’da düzenlenen saldırı… Seçime sayılı gün kaldı kalmasına ancak görüyoruz ki bu tarz çirkin olaylar da hız kazandı. 

Hangi siyasi görüşten olursa olsun insani duyguları olan, eşitliğe inanan ve adalete güvenen kimsenin bu saldırıları onaylamaması, bahanelerle meşrulaştırmaya çalışmaması gerekiyor. Maalesef görüyoruz ki eğitimli sayılan, toplumu doğru yönlendirmesi gereken “aydın” olarak nitelendirilebilecek insanlar çeşitli nedenler sunarak bu olayları yumuşatmaya, olduğundan basit göstermeye çalışıyor. Hatta bu olayların yaşanmasına engel olması gereken insanlar da maalesef buna çanak tutuyor. 

Her konu siyasi değildir. Bir çocuğun yaralanması, bir yaşlının sadece katılmak istediği bir mitinge gittiği için kan revan içinde kalması, depremde insanların ölmesi, hala o bölgede insanların müşkül durumda olması, adalet sisteminde yaşanan aksaklıklar ve daha nice konu var. Maalesef sistemsel aksaklıklar nedeniyle bu konuların her biri siyasi konular haline geldi veya getirildi. Bunun faturasını da halk ödüyor.

Bu halkın insanı değerlerine n’oldu? Neden aradaki uçurum bu kadar büyüdü? Bunun gerçek sebebi nedir ve seçimden sonra neler olacak? 

Yaşanan manzaralar nedeniyle kimse rahat değil ve çoğu kişi de kendisini güvende hissetmiyor. Oysa ki düzgün ve siyasi nezakete yakışır bir biçimde mitinglerin yapılması, herkese eşit davranılması ve herkesin eşit şekilde korunması gerekiyordu. 

Herkesin işine geldiği gibi davrandığı, istediği kişilerin insan haklarını ve can güvenliğini savunup istemediği insanlar söz konusu olunca tüm insani değerleri yok saydığı ve insanları daha çok kutuplaştıracak hareketlerde bulunduğu bir ortamda ne nezaketten ne de güvenlikten bahsedilemez. Anayasa’daki eşitlik ilkesinin ayrım yapılmadan uygulanması gerektiği bir ülkede bir kısım vatandaşın haklarının var olduğunun kabul edilip diğer kısımın yok sayılması kabul edilemez. Bunlar elbet ilk defa bu dönemde yaşanan sorunlar değil ancak gün geçtikçe kendisini daha çok hissettiren sorunlar haline geldi. 

Seçim sonucu ne olursa olsun umuyorum ki herkesin “insan” olduğu için hakları olduğunun kabul edildiği, herkese eşit davranıldığı ve bu yaşanan kutuplaştırma hareketinin son bulduğu günler görürüz. Şahsen aksi bir manzarayı görmek istemem, kimsenin de bunu yaşamasını dilemem.