SON DAKİKA

Pazarlama yalan söyleme sanatıdır!

Yukarıdaki ifade ile akademik hayata atıldığım günden beri muhatap oluyorum desem inanın abartmış olmayacağım. Peki nasıl mı?

Her akademik yıla başlangıcımızda sınıfa girdiğim ilk derste klasik olarak öğrencilerim ile “pazarlama” kavramı size ne çağrıştırıyor? Daha önce hiç duydunuz mu? sorular yöneltirim. Neyse ki sayıları gitgide azalmakla birlikte verilen cevaplar; “yalan söylemektir”, “insanları kandırmaktır” çevresinde dönmektedir. Bir pazarlama akademisyeni olarak bunları duymak üzücü bir durum açıkçası. Ama emin olun ben yılmadım ve anlatmaya devam ettim. Pazarlamanın aslında insanlara hangi konu ile ilgili olursa olsun doğru bilgiyi vererek, karşısındaki muhatabına faydasını vurgulayarak ikna etme sanatı olduğunu anlattım. Emin olun bunu sadece öğrencilerime değil yöneticilik görevimi icra ederken muhatap olduğum sanayiden iş insanlarına dahi anlatmaya devam ettim. 

Aslında ürünlerini, markalarını insanlara ulaştırarak ve sonunda gelir elde ederek ayakta kalan insanlara dahi pazarlamayı anlatmak sizlere garip gelebilir ve emin olun ilk başlarda bana da garip gelmişti. Ama işin içine girince gördüm ki birçok işletme sahibi pazarlamaya, özellikle şimdilerde, moda bir kavram olarak yaklaşıyor. Yani rakiplerim yapıyor ben de yapayım ya da uzman çalışanlarının tavsiyeleri ile “dijital dünya”ya girebilmek için yapıyorlar. 

O zaman şunu fark ettim ki her şeyden önce ilk olarak pazarlamanın önemini vurgulamak gerekiyordu. Pazarlamanın sadece iş hayatımız için değil özel yani sosyal hayatlarımızda var olabilmek için de ne kadar gerekli olduğunu vurgulamak gerekiyordu.

İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne başladığım ilk yıl ilk pazarlama dersimde rahmetli hocam Prof. Dr. İsmail Kaya’nın tüm amfiye dönerek “bu alanda başarılı olmak istiyorsanız ilk öğrenmeniz gereken şey önce kendinizi pazarlayabilmelisiniz” sözlerini duyduğumuzda önce bize ne denilmek istenildiğini hiç anlayamamıştık ama sonrasında hocamızın bize ne kadar doğru bir mesaj verdiğini görmüştük. 

Kendinizi bir grup içerisinde nasıl ifade edeceğimiz, o grupta hangi özelliklerimizle farklılığımızı ortaya koyacağımız, o gruba hangi özelliklerimiz ile değer katacağımız ya da birinden bir talepte bulunurken bunun için karşı tarafı nasıl ikna edeceğimiz, iş görüşmesine gittiğimizde kendimizi nasıl sunacağımız gibi tüm konularda fark etmeden pazarlamaya ihtiyaç duyuyoruz. Belki de çoğunuz bu söylediklerime “hayır, bu söylediklerin sadece iyi bir iletişimdir” diyebilir. Ben de derim ki, “çok haklısınız zaten işin sonunda iyi bir iletişim olmazsa olmazımız”; ancak öncesinde kendimizin ve karşı tarafın beklentilerini çok iyi anlayabilmemiz ve bunları birbiriyle örtüştürebilmemiz gerekiyor ki, buna uygun doğru bilgilerle karşı tarafı ikna edebilecek iyi bir iletişimi kurabilelim diye.

Peki insanların bu gerekliliği bilmelerine rağmen ısrarla işletmelerinde kullanmayı ertelemeleri neye dayanıyordu?

Özellikle aile işletmelerine baktığımızda ya da uzun yıllardır ayakta kalmayı başarabilmiş geleneksel işletmelere baktığımızda; bu işin kökeninde “zaten benim kemik müşterim” var bilincinin yattığını görüyoruz. Tabiiki bunu takiben de gereksiz bir yatırım olduğu düşüncesi… Kısmen haklı da olabilirler… Çünkü onlar işletmelerini dişlerini tırnaklarına geçirerek kurdular ve bugünlere geldiler, ayakta alkışlanacak bir başarı gösterdiler. Ancak içinde bulunduğumuz çağ hiç de eskiye benzemiyor. 

Günümüzde müşterilerimizin önüne onların istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için o kadar yeni, pratik, hayatı daha da kolaylaştırıcı ürünler ve hizmetler çıkıyor ki… Neredeyse “siz hayal edin biz yapalım” dönemini yaşıyoruz. Hatta bu çetin rekabet ortamında sadece bu kadarla da kalmayarak ödeme kolaylığı imkanları, dağıtım kanalı çeşitliliği, müşteri hizmetleri çeşitliliği gibi olanaklar sunuluyor. O zaman formül basit gibi duruyor; elinde imkanı olan işletmeler müşterileri için gerekli yatırımları yapacak ve onlara bunu tanıtacak… Ama yetmediğini görüyoruz… Çünkü unutmayalım ki müşteriler artık bilgiye çok rahat ulaşmanın kolaylığı ile sizin onlara vaat ettiklerinizi, markanızın neyi temsil ettiğini ve tüm hikayenize ve geçmiş faaliyetleriniz de dahi olmak üzere ulaşıyorlar. O zaman belki de gerçek kolay formül; doğru zamanda doğru kişilere doğru araçlarla sadece “doğru”yu söylemek…

Doğruyu söylemek firmalara ne mi kazandırır? Müşterileriniz ile samimi, yakın bir ilişki geliştirmiş olursunuz. Onların kriz zamanlarında dahi sizinle olduklarını görürsünüz. Farklı avantajlarla karşılarına çıkan rakiplerinizi tercih etmediklerini ya da onların ürün ve hizmetlerini deneseler dahi size tekrar geri döndüklerini görürsünüz…Pazarlama yalan söyleyerek avantaj elde edilecek bir uygulama alanı değildir. 

Bu sebeple tavsiyemiz odur Covid 19 pandemisinin yarattığı en büyük etki olan teknoloji kullanımının yaygınlaşma etkisini de kullanın. Çünkü bu dönemde yaşam savaşı vermeye çalışan işletmeler hayatta kalabilmenin müşterilerine ulaşmak olduğunu çok net gördüler. Ulaşabileceğiniz müşterilerinizi de işletmeniz ve ürünleriniz hakkındaki doğru bilgilerle buluşturun. Çünkü yoğunlaşan iletişim olanaklarıyla insanlar duydukları, gördükleri, deneyimledikleri her şeyi birbirlerine gayet yalın bir şekilde aktarıyorlar. Bu aktarımın yoğunluğunu 16-74 yaş aralığına genişleyen ve 2021 yılında %82,6 olan internet kullanımının 2022 yılında %85’e ulaşmasında görebilmekteyiz. Bir sonra ki yazımda bu istatistiklerin ne anlama geldiğini ve hepimize olumlu olumsuz etkilerinden bahsedeceğim.