SON DAKİKA

Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı ve Türkiye

Bazen her şeyi yaparsın, çalışırsın dürüstçe, sabır sınavlarından ve hayatın önüne koyduğu diğer rutin engellerden geçersin ancak yine de istediğin, hayal ettiğin gibi olmaz…

Sistem, senin hayata tutunmana izin vermez!

Doğru olman yetmez!

Çok çalışman para etmez!

Zeki olman rahatsız eder!

Birilerinin adamı da olman gerekir maalesef, Türkiye’de!

Bir zamanlar neden çok başarılı olduğunu açıklayan üst düzey bir yönetici, ağzından kendiyle ilgili sırrını kaçırdığında, sesini alçaltarak ‘İp gibi doğru olman gerekir’ demiş ve özrü kabahatinden büyük kelimesinin hemen bitiminde gözlerini kaçırarak kahvesinden bir yudum almıştı. 

O sahne, bu kitap her elime geçtiğinde aklıma gelir nedense?

Oğuz Atay’ın 1970’de TRT Roman ödülünü aldığı efsane kitabı Tutunamayanlar için eleştirmen Berna Moran, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.

Atay, beyninde çıkan habis bir tümör nedeniyle büyük projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan 13 Aralık 1977'de, 43 yaşında hayatını kaybetmişti.

Tutunamayanlar’daki hiciv ve mizah motiflerinin çeşitliliği gerçekten şaşırtıcıdır. İlk bakışta hepsi bir araya tıkıştırılmış gibi görünen bu motiflerin aslında baştan beri gösterilmeğe çalışıldığı gibi, romanın kurgusuyla sıkı bir ilişkisi vardır. Romanda hiciv ve mizah motifleri, kaygan bir zemine oturtulmuş da sayılmazlar. Her motif, önünde sonunda Selim’in veya genel anlamda söylenirse, Türk aydınının topluma tutunamayışının sebeplerini açığa çıkarmaktadır. Oğuz Atay’ın ironisi Tutunamayanlar’da Türk aydınının varoluş sorunlarını açığa çıkarmak için kullanılmıştır. Tutunamayanlar’da hiciv, Selim ve Turgut figürlerinden yola çıkılarak Türk aydınının kendisini gerçekleştirmesini engelleyen, bireyleşmesine ket vuran olgulara yöneltilmiştir. Metnin kayganmış gibi görünen komiğe ait zemininin ana dayanak noktası sanırım budur. Romanda hicvin teşhir ettiği, hesaplaşmaya çalıştığı unsurlar, toplumsal ve siyasal yapılarla ilgilidir. Tutunamayanlar’da Türk aydınının varoluşunu engelleyen en önemli sebeplerin küçük burjuva konformizmi, Türk devriminin ideolojik tercihleri ve uygulamalarının ortaya çıkardığı kültür krizi ile Marksizmi bir din haline getiren sol hareket olduğu ileri sürülmüştür. Bu açıdan bakıldığında Tutunamayanlar’ın yakın tarihimizdeki sosyokültürel yapılanmaların Türk aydını üzerindeki etkilerine ironik bir yaklaşım getirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Romanda toplumsal ve siyasal olguların ürünü olduğu vurgulanan topluma yabancılaşmış, romanın terminolojisiyle söylenirse tutunamayan Türk aydınlarına ise, mizah penceresinden bakıldığı söylenebilir. Romanda yer alan “Garip Yaratıklar Ansiklopedisi”nde bu aydın tipi çekingen, korkak, asalak, taklitçi, beceriksiz, uyumsuz olarak nitelendirilmiştir. 

Sonuç olarak Tutunamayanlar, Türk romanında modernist ve hatta postmodernist roman tekniklerinin ilk kez uygulandığı bir roman olmasının yanında, içerdiği komik öğelerinin zenginliği, Türk aydınının varoluş sorunlarına getirdiği benzersiz ironi ile de ihmal edilmemesi gereken bir romandır.

Daha fazla uzatmadan zaman makinamı çalıştırıp 30 Eylül 1972 tarihine Pakize Kutlunun Oğuz Atay ile Tutunamayanlar romanı hakkında yaptığı röportajın yapıldığı odaya gidiyorum, kendisinden izin isteyerek benim için en önemli olan soruyu soruyorum, Tutunamayanlar ile aslında ne anlatmak istediniz? 

Biraz duraksadıktan sonra ellerini birleştirerek;

-Tutunamayanlar ile çok basit bir iş yapmak istedim; insanı anlatmayı düşündüm. Kapalı dünyalar içinde yaşayan yazarların bile bu cümleye hemen isyan edeceğini, “Peki herkes ne yapıyor?” diye öfkeleneceğini bildiğim halde bu basit gerçeği söylemekten kendimi alamıyorum. Ben, kahramanlarımın iplerini istediği gibi oynatarak insanlardan kuklalar yaratan büyük romancıların yeteneklerinden yoksunum. Roman kahramanlarına uygulayacak büyük nazariyelerim, onları peşinden koşturacağım büyük ülkülerim yok. Ya da insanlara, özellikle tutunamayanlara saygım büyük olduğu için, acıyorum onlara; böyle büyük büyük meselelerin makale, inceleme, deneme gibi yazı türlerinin konusu olduğunu sanıyorum…

Sonra oradan ayrılıp koridorda yürürken kendime şu soruyu soruyorum, eğer Oğuz Atay yaşasaydı ve ülkemizin şuan ki durumunu görseydi acaba ‘Türkiye’nin Ruhu’ adını verdiği ve sağlık nedenleriyle tamamlayamadığı projesinin en son sayfasını hangi kelimeler ile bitirirdi?