SON DAKİKA

Müslüman olarak sessiz kalamayız

Kendi kanımızdan özbeöz Türk olan kardeşlerimiz işkence ve acı çekerken ve katledilirken gözlerimizi kapatıyoruz ve görmezden geliyoruz.

Çin hükümetinin sinsice yürüttüğü planlardan Müslüman kardeşlerimizin kimliklerini yok etmeye çalışmaları onları sistematik baskı ve asimilasyon politikaları uyguladığı “eğitim merkezleri” yada “rehabilitasyon” diye bahsedilen kamplarda dillerini, kültürlerini, geleneklerini dinlerini yok etmeye çalışıyorlar. İnsanlığa yapılan bu zulme karşı Müslüman olarak sessiz kalamayız. Tüm Müslümanları, dini inkâr ettiklerini deklare eden bir belge imzalamaya mecbur ediyorlar. İnsanlar Allah'a inandığını söylemeye korkuyor.

Suriye’ye, Filistin’e Arakan’a, Myanmar’a destek verdiğimiz gibi şimdi Türk kardeşlerimize de yardım elini uzatma vaktidir. Uygur Türklerin yaşadıklarından kimsenin haber edilmemesinin sebebi gizlilik içerisinde yürüttükleri soykırımın bir eğitim merkezleri görüntüsü vererek insanlığı kandırmaktan başka bir şey değildir.

Hiçbir şekilde özgürlükleri bulunmayan Uygur Türklerin sudan sebeplerle tutuklayarak kamplara götürülmesi ile bir daha haber alınamayan milyonlarca insanlardan bahsediyoruz. Ülkeden çıkışların yasaklaması ve sadece Çine gitmelerine müsaade ediyorlar. Kendi dilini konuştuğu için tutuklanan insanlar, anne ve babasını tutuklayıp ortada bırakılan çocukların bakacak kimsesi olmadığı için ya açlıktan ölüme terk ediyorlar ya da çocuk toplama kamplarına götürülüp kendi dillerini konuşmalarını yasaklanması, dinlerinden vazgeçmeleri için türlü cezalar ve yaptırımlar uyguluyorlar. Kültür ve geleneklerine özgü kıyafetlerine kadar yasaklıyorlar. Erkeklerin sakal bırakması ve kadınların uzun kıyafet giymesi kısıtlanırken halkın düğünlerde alkol kullanmaya zorlanması da bu uygulamalardan bazıları. 

Birleşmiş Milletlere göre bir milyon civarında Müslüman Uygur Türkü Çin’in ‘eğitim merkezi’ olarak adlandırdığı toplama kamplarında tutuluyor. 1 milyon Uygur Türklerinin (3 milyon gibi bir rakamdan bahsediyor) tutulduğu bu kamplarda yapılan sözde eğitim merkezlerinde, kendi dillerini konuşmaları yasak olan kampta sadece Çince öğrenmek ve konuşmak zorunda bırakılıyorlar. Babaları hapiste olduğu için savunmasız kalan kadınlar Çin komünistler tarafından tecavüze uğruyor. Bu eziyetlere katlanamayan kadınlar intihar ediyorlar. Kamplara sığmayan Uygur Türkleri vardiyalı şekilde uyumak zorunda bırakılıyor. Nüfusu oldukça az olan kırsal kesimlerdeki köyler bile güvenlik güçlerince mercek altına alınmış durumda. Çok sayıda casusun yerleştirildiği yerlerde kuş uçurulmuyor.

Çin 1949 yılından itibaren tek çocuk uygulamasına geçtiğinden itibaren cahiliye dönemindeki kız çocuklarını öldürdükleri gibi Çin de erkek evladın soyun devamını getirdiğine inananların sayısı arttıkça anne karnındaki çocuğun kız olduğunu öğrendiklerinde çocuğun hayatına son veriyorlar. Bu sebepten dolayı Çin de kızdan çok erkek sayısı fazladır.  Öğleki evlenecek kızların sayısı az olduğu için Uygur da kızlarımızı bir eşya satın alır gibi zorla kendilerine eş yapıyorlar. Kendi anne ve babasına ve ailesine zarar verilmemesi karşılığında kendilerini feda eden kızlarımız imza karşılığında evleniyorlar. Çin 1960 yılından beri sürdürdükleri dini etnik çalışmalarda devam etmektedir

Bölge sakinleri tutuklananların bir daha evlerine dönemediğini ifade ediyor. Güvenlik görevlileri ve tek tük turistin dışında sokaklarda genç erkek görmek neredeyse imkânsız. Doğu Türkistan'daki camilerin tamamının üzerinde, Komünist Parti'ye bağlılık bildiren "Partiyi sev", "Ülkeyi sev" gibi devasa propaganda afişleri asılı. Cuma namazlarında ise camiler artık bomboş kalıyor. Çünkü camiye gelenler kayda alınıyor ve fişleniyor. 

Doğu Türkistanlı Mailikemu Maimati isimli kadınla evli olan Pakistanlı iş adamı Mirza Imran toplama kampında tutuklu olan eşini ziyaret etmiş ve oradaki şartlardan bahsederken: "Orası bir cezaevi. Her hücrede ortalama 20 kişi var. Hiç kimse, hakkındaki bir hükümden ya da yargı kararından dolayı orada tutulmuyor. Ayrıca hücrelerde hijyen yok, bundan dolayı insanlar da hastalanıyorlar.”

Kamplardan  salıverilmiş olan bile çok sayıda Uygur hala gözaltındayken yaşadıklarını anlatmaya korkuyor.

"Doğu Türkistan'da yaşananlar asla kabul edilebilir bir durum değil." diyen insan Hakları İzleme Örgütü'nün Çin Direktörü Sophie Richardson; Buralar hükümet ve parti tarafından yönetilen tesisler. İçeride tutuklu bulunan hiç kimse uyarı almadı ya da cezaya çarptırılmadı. Yayımladığımız raporda da belirttiğimiz gibi, yerel yetkililer, çok açık bir şekilde kamplara gönderilmemek için avukata ihtiyacınızın olmadığını söylüyor. Yani zaten mahkemeye çıkarılmadan kampa gönderiliyorsunuz. Bu tam anlamıyla partiye sadakate zorlamak için kullanılan bir yöntem." ifadelerini kullandı. 

Apaçık şekilde ifade edilen sözler orada yaşananları gözler önüne seriliyor.