SON DAKİKA

Marketlerdeki marka olmayan ürünlerden alır mısınız?

Marketlerde görüyorsunuzdur. Marka olan bir ürünün yarı fiyatına o marketin adını taşıyan ürünler satılıyor. Marka yerine, indirimli fiyat ve taksit ile sürekli "satın alma kolaylığı" satılır ve fiyatın öneminin arttığı enflasyonist ortamda yeni fiyat indirimleri için boş alan kalmamışken çözüm nerede? Herkesin aynı anda uyguladığı benzer promosyonlar, indirimler ile rekabetçi olup, fark ve tercih yaratılabilir mi?

Bu durumda farkı yaratacak, markanın tüketici zihnindeki konumudur. Zaten “marka” olmak; özellikleriyle, onunla özdeşleşmiş, taklit edilemeyecek değerlerle, marka kişiliğiyle rekabet etmek değil mi? Bir firma satılırken marka değeri de satılmaz mı? Bu promosyon ortamında, zamanında hedefe, stratejiye uygun “marka” pazarlama iletişimi yatırımı yapanlar daha avantajlı.                                  

Daha düşük fiyat düzeyi olumlu ve marka için başka tercih nedenleri olsa da, “marka” pazarlama iletişiminde “indirimli fiyat” ın neredeyse tek vaat olması tüketicide çelişki oluşturuyor.

Sürekli indirim, kalite tereddüdü de yaratabiliyor. İndirim; daha değerli bir şeyi, bir daha elde edilemeyecek fiyata verdiğini düşündürttüğünde daha çekici. İndirimli fiyat, fiyatın kendisi olduysa, o zaman bu, bir avantajın değil, sadece fiyat düşüklüğü mesajını vermenin bir aracı olmaz mı?

Başta fiyat indirimleri olmak üzere, satış promosyonları başarılı perakendecilerimiz tarafından da “sürekli” kullanılırken, taktikler kadar stratejiye de önem verilen pazarlarda ise, fiyat indiriminden ürün destekli kampanyalara değişik promosyon teknikleri stok eritmek, yeni müşteri kazanmak, belirli bir ürünün daha fazla kullanılmasını teşvik etmek için “zaman zaman” uygulanır pazarlama dünyasında. Günümüzde bir ürünün Fiyatı, geniş kesimler için çok önemli, fakat “Her Gün Düşük Fiyat” uygulaması içindeki süpermarketler de, tüketicinin başka şeylere önem vermeye başladığının farkında. Markanın fiyat dışındaki üstünlüklerine de iletişimde yer vermeyi öneriyor pazarlama hocaları ve uzmanları. Müşteri fiyata bakar ama başka şeyler de vermek gerekir, tüketici psikolojisini daha iyi incelemek ve alım gücüne bakmadan herkese dokunmakta fayda var. Biz de uygulanmayan çok satış promosyonu tekniği var ve fiyat promosyonu da “akılcı yaratıcılık” ile o kadar çok çeşitlendirilebilir ki!  

Enflasyonun yüksek, hammadde ithalinin zor olduğu bir ortamda, satılan ürünler ile promosyon ürünlerinin verilmesi az çok demeden satışı artıran unsurlar oluyor. 

1980’de faizler serbest bırakıldığında, bankalar birbirleriyle yüksek faiz oranıyla rekabet ederken, yapılacak tek şey faiz oranını arttırmak gibi gözükürdü. Makul oranlarla o yarışta yer alan bankalar, o rakam kalabalığından sıyrılıp bugüne kadar gelen “hizmet” ile farklılaşmaları gerekiyordu ama şimdi kredi dahi veremiyorlar. Rakamların önemli olduğu bir dünyada, öngörü sahibi iş insanlarıyla işlerini ve markalarını yeniden tanımlayarak, yaratıcı çözümlerle yeni başarılara ulaşabiliriz.

Yeni dünyada Yeni ekonomiyi tanımlayan iki unsur var biliyorsunuz. Bunlardan biri küreselleşmeyse diğeri de şebeke ekonomileridir. Şebeke ekonomileri bilgi teknolojileri, telekomünikasyon, elektrik, ulaştırma gibi uç noktalar ile aralarındaki iletişim bağlarından oluşan bir şebeke düzeni içinde yapılanan sektörlere verilen ad. Bu tipteki ekonomilerin rekabet kuralları bakımından da önem taşıyan bazı özellikleri bulunmaktadır. Yeni ekonomi rekabet koşulları açısından geleneksel ekonomiye oranla rekabet politikasının değişen veya değişmesi gereken önceliklerine de ışık tutacaktır. Ama bu konuları tüketicilerle anlayabilmek oldukça zordur. Çünkü dünya değişiyor pazarın kuralları da böylece değişiyor. Ayak uyduran bu koşuya devam edebilecek ama uyamayan sorunlar yaşayacak. 

Sonuç olarak, Rekabet kuralları geçerliliğini korumakta mıdır yoksa ilk olarak 19. Yüzyıl sonunda tekelleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalan ABD ekonomisi için geliştirilmiş bazı kuralların yeni ekonominin gerçekleri karşısında güncelliğini yitirme tehlikesi oluşturmaktadır. Rekabet politikasının dayandığı ilkelerin sağlam olduğu yönündedir. Ancak yeni ekonominin farklı rekabet koşullarını gündeme getirdiği de bir gerçektir. Bunun sonucunda rekabet politikasının da çağa ayak uydurması gerektiği ve ilkelerinden ödün vermeden önceliklerini ve yaklaşımını yeniden tanımlaması gerektiği düşünülmektedir. Ancak bu sayede rekabet politikasının yeni ekonominin hızına ve ihtiyaçlarına uyum sağlaması mümkün olabilecektir. Yani demem o ki, Marketteki markasız ama ucuz malı alırken aile bütçesi önemli. Ama sağlığınız da önemli. Geleneksel pazarlama sistemleri içinde yeni dünya ekonomisine ayak uydurabilmemiz hem üretici olarak hem de tüketici olarak dikkat etmemiz gereken en önemli kriterler.