SON DAKİKA

Her şeyin çok güzel olma ihtimali var mı ?

Bu soruyu büyük bir iyimserlikle cevaplamak ve evet demek isterdim ancak ekonomik verileri incelediğimde inanın bana tablonun düşündüğümüzden de kötü olduğunu görüyor ve kaygılanıyorum.

Seçimleri kim kazanırsa kazansın kısa vadede ekonomik anlamda ciddi bir iyileşme olmayacak. Orta vadede gidişat nereye evrilecek onu hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Sıkıntılarımız sadece maddi problemlerden mi kaynaklanıyor diye soracak olursanız maalesef hayır. 

İnsanlarda genel bir memnuniyetsizlik, bıkkınlık ve umutsuzluğun hâkim olduğunu söyleyebilirim. 

Nüfusun % 8’i dışında kimsenin çok farklı ve iyi hissettiğini düşünmüyorum. Öğrenilmiş bir çaresizlikle insanlarımız olağan, sıradan hayatlarına katlanmaya devam ediyorlar.

Toplumun her kesimine elbette ki tercüman olamam ancak genel olarak insanların aşağıdaki hisleri yaşadığına her gün neredeyse her yerde şahit oluyorum.

*Yaklaşık 13 milyon emekli aldıkları maaşı ile kiramı ödesin, elektrik, doğalgaz, su ve telefon faturası mı versin yoksa eve yiyecek içecek mi alsın. Ya da hepsinden biraz yapıp, ay sonunu getirebilmek için her şeyin en ucuzunu mu takip etsin?

Oysa bir İngiliz ya da bir Japon, emekli oluğunda böyle hesaplar yapmak zorunda kalıyor mu?

*Öğrencileri ele alalım, okul öncesi, ilk öğretim ve lisede 19 milyon, üniversitede yaklaşık 8 milyon öğrenci var. Toplam 27 milyon öğrenci yarış atı gibi sınavlara endeksli bir eğitim sisteminde sadece soruları yanıtlamak için öğreniyorlar. Tek amaç, iyi para kazanabilecekleri bir meslek sahibi olmak. Çoğunluk bu meslek bana göre mi, hayatımın sonuna kadar yapabilir miyim diye düşünmüyor bile…

Tabii ki sonuç çoğunlukla hüsran oluyor. Çalışan gayret gösteren öğrencilerin en fazla % 5’i istediği üniversiteye ve bölüme kayıt yaptırabiliyor. Kimse, tekniker, teknisyen, duvar ustası, mobilyacı, inşaat işçisi olmak istemiyor. Herkes doktor, mühendis, avukat olayım ve okul biter bitmez iyi imkanlarla işim hazır olsun istiyor. Gerçekte, böyle bir şey olmadığını görerek hayata küsmeleri ise uzun sürmüyor. Sonra da çareyi yurt dışında arayarak sanki bütün ülkeler de onların gelmesini bekliyormuş gibi yanlış bir hayale kapılıyorlar.

*Kamuda memur olarak çalışan kişi sayısı yaklaşık 5 milyon. Bu kesimde ne uzayıp ne kısalamamaktan şikâyet edip çareyi ya rüşvet alarak ya da eşinin üzerine şirket açarak kapatmaya çalışıyor. Bu kesimin beklentisi ise çok tuhaf. Hem devletten aldığım garanti para devam etsin hem de ekstradan gelir elde edeyim istiyor. Oysa düzgün bir memur, aldığı maaşla ay sonunu nasıl getirecek onu hesaplamakla yorgun düşüyor ve geçinemiyor.

*Özel sektörde çalışan insan sayısı ise 13,5 milyon kişi. Bu kesimin durumu daha da vahim, eğer aldığı asgari ücret seviyesinde ki maaşı beğenmezse ve bunu işe yansıtırsa, hemen mobinge uğrama, tutanak ile tehdit edilme ile karşı karşıya kalıyor. Çünkü dışarıda nitelikli işsiz çok fazla, işveren bunu kullanarak ortalama asgari ücret bandında bir para ile iş yaptırmayı kendine meslek edinmiş durumda.

*14,7 milyon ev hanımı var. Bu kesim en ağır işte çalışıp karın tokluğuna sigortasız çalışan en fedakâr annelerden oluşuyor. Elbette ki onlarda bu durumdan hiç memnun değiller.

*4,6 milyon resmi işsiz var. Bu rakamın bir kısmı ev genci diye tabir ettiğimiz, bir üniversiteden mezun olup işe girememiş evlenmeyip ailesi ile takılan tek hayali yurt dışına kapağı atmak olan gençlerden oluşsa da çoğunluk iş bulamayan çaresiz insanlardan oluşuyor.

Şu ana kadar 77,8 milyon insanımızın hislerini paylaştım. Bu rakam, toplam nüfusun %92’lik kısmını oluşturuyor. Bu insanların dışında kalan %8’lik kısmın durumu iyi olduğu için problem yokmuş gibi görünebilir ancak sorumu tekrar ediyorum.

Bu şartlar altında hayat devam ederse, kalan %92’lik kesim için her şeyin çok güzel olma ihtimali var mı?