SON DAKİKA

Fransa'da yanan ateş Avrupa'yı tutuşturur mu?

Fransa için yapacağım en iyi tanımlama, çelişkiler ülkesi olduğudur. Zira yıllarca kara kıta Afrika'nın tüm doğal zenginliklerini ve ucuz insan gücünü acımasızca kullanmış sonra da demokrasinin kitabını yazmaya çalışmıştır.

Bu riyakarlık bana hep İskoç halk kahramanı William Walles’ın bir başka sömürge imparatorluğu İngiltere için söylediği efsane sözünü hatırlatır.

‘Herkes ölür, ama herkes gerçekten yaşamaz. İngiliz tarihçiler benim bir yalancı olduğumu söyleyecekler ancak maalesef tarih, kahramanları asanlar tarafından yazılıyor…’

Evet, son zamanlarda 17 yaşında Cezayir asıllı bir gencin öldürülmesiyle başlayan olaylar ve haklı tepki artarak devam ediyor.

Oysa Fransa’da yaşayan göçmenler toplam nüfusun %10.3’ünü oluşturur bu oran yaklaşık 6,5 milyon kişiye karşılık gelir. Bu oranın büyük bir kısmını Afrika’dan gelen insanların oluşturduğunu söyleyebiliriz.  

Kalan göçmenlerin yüzdesel dağılımı ise aşağıdaki gibidir:

%12 Cezayir

%12 Fas

%4 Tunus

%8 Portekiz

%4 İtalyan 

%3 İspanyol

%3 Türk

Tabii ki ekonomik krizden en fazla etkilenen en kötü koşullarda en uzun süre çalışıp en az para olan bu göçmen kesimin pandemi sonrası hayat şartlarının ağırlaştığını söyleyebiliriz.

Tüm bu kötü yaşam koşullarına birde can güvenliği tehdidi eklenince 1 Temmuz itibariyle 10 şehirde sokağa çıkma yasağı getirildi, 2122 kişi gözaltına alındı. Geçen senede bu şekilde 13 kişi öldürülmüştü. Fransız polisinin terör şüphesini bahane edip bu konuda orantısız güç kullandığı ayrıca tartışılıyor.

Fransa’da geçtiğimiz dönemde emeklilik yaşının 62’den 64’e yükseltilmesi de ayrıca protesto edilmişti. Haftada 36 saatlik çalışmaya karşılık asgari ücret 1600 € iken asgari ücretle çalışanların tüm çalışanlara oranı %11.6 seviyesindedir.

Toplam nüfusu 68 milyon olan ve vatandaşlarının büyük bir kısmı akıcı İngilizce konuşurken, İngilizce bir şey sorduğunuzda anlayıp size Fransızca cevap verecek kadar milliyetçi olan bu tuhaf ülke, şimdilerde yıllardır etinden sütünden faydalandığı ve en aşağılık işlerde asgari ücretle çalıştırdığı göçmenlerine, polisin terör şüphesini bahane ederek ayar vermeye çalışmasının artık sürdürülebilir olmaktan çıktığını ve patladığını görüyoruz.

Ne yalan söyleyeyim, yıllarca PKK sempatizanlığı yapan, destekleyen, Ermeni soykırımı konusunda Ermenilerin tarafında yer alan bu terörist kullanıcı, riyakar ülkenin şimdilerde bu tarz problemler yaşamasını nasıl mı karşılıyorum diye soracak olursanız?

Kahvemi alıp sadece izliyorum, olaylar karşısında hiç üzülmeden verebilecekleri tepkileri ve çaresizliklerini izliyorum tıpkı bir Netflix dizisi izler gibi çünkü bu ülke daha fazlasını hak etmiyor.

Ortadoğu’daki pek çok ülkenin iç işlerine karışan ve sınırlarını yeniden dizayn eden Avrupa ve Amerika burada ki insanların kendi ülkelerine göçmen olarak gelmelerini istemeyip Türkiye’yi tampon ülke olarak kullanmak istemeleri de sürdürülebilir olmaktan çıktı.

Bu nedenle 1789’da olduğu gibi bir patlamanın Fransa üzerinden başlayarak Avrupa’ya yayılmasını hiçte uzak bir ihtimal olarak görmüyorum.

Giderek dijitalleşen dünyada ülkeleri elinden alınan insanların sayısı arttıkça bu tarz başkaldırılar ve tepkilerin giderek artacağını düşünüyorum.

Ülkemizde bunun bir karşılığı olur mu diye soracak olursanız bu şekilde gelip ülkemizden mülk alarak vatandaşlık alıp yerleşen insanların ben zaten Türk vatandaşıyım deyip hiçbir yere gitmeyeceğini düşünüyorum. Ülkemizde evlilik oranları giderek azalıp, boşanma oranları artarken, insanların maddi olanaksızlık nedeniyle çocuk yapmaması buna karşılık Suriyeli, Afganistanlı, İranlı göçmenlerin erken evlenip, çok eşlilikten 5 er çocuk yapmaları, ileride bu kesimin yüzdesel olarak ciddi anlamda güç kazanacağı anlamına geliyor.

Bu nedenle Türkiye’nin halen uyguladığı göçmen politikasında mutlaka önemli bir paradigma değişikliği yapması ve her 400 bin dolar verene vatandaşlık vermek gibi bir yanlıştan vazgeçmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bakınız, İsveç sadece 110 bin mülteci kabul etmişti ancak bunları tek tek seçmiş hem zengin hem de lisan bilen doktor ve mühendisleri tercih etmişti. 

Biz ise ne olursan ol gel diyoruz! 

Avrupa Birliği ülkelerinin tamamı 1 milyon mülteci alabilirim deyip en kaliteli ve zenginleri seçerek alırken biz 10 milyon işsiz güçsüz mesleği olmayan insana kucak açtık. 

Bunun negatif sonuçlarını önümüzde ki dönemde hep birlikte yaşayıp göreceğiz…