SON DAKİKA

Dünya ve Türkiye

2024 yılının yarısını neredeyse bitiriyoruz. Dünyada ve Türkiye'de yaşanan politik, ekonomik ve sosyal gelişmelere dair yapılan tahliller, önümüzde uzanan mücadele dönemine ışık tutacak perspektifleri ortaya koyacak mı?

2024 yılının yarısını neredeyse bitiriyoruz. Dünyada ve Türkiye’de yaşanan politik, ekonomik ve sosyal gelişmelere dair yapılan tahliller, önümüzde uzanan mücadele dönemine ışık tutacak perspektifleri ortaya koyacak mı? 

Bu soruya cevap için geçtiğimiz haftayı çok araştırarak ve okuyarak geçirdim. Dünya tarihsel bir tıkanmışlık ve kriz sürecine girmiştir. Bu kriz, dünyanın yaşadığı periyodik bunalımlarının çok ötesindedir. Yaşanmakta olan, tekelci ilişkilere eşlik ettiği bilinen durgunluk eğilimini derinleştirip neredeyse kalıcılaştıran boyutta bir yapısal krizdir. Kapitalizm konusunda söylenecek şey artık ihtiyarlık dönemindedir, böylesi bir dönemi çeşitli yapısal dönüşümlerle atlatıp yeniden uzun ve güçlü bir yükseliş dönemine girme potansiyelini tüketmiştir. Biliyorum çok sert girdim konuya ancak, bu bir sistem krizidir, tüm sistemi, onun tüm alanlarını kapsamakta ve sistemi bir varoluş sorunuyla karşı karşıya getirmektedir. Bu satırları bu konuda yayın yapan değişik dergi, web sitesi ve yabancı yayınlardan derledim. Gelelim biz yine konumuza.

Ortalama kâr hadlerindeki düşüşü, ürkütücü düzeyde büyüyen bir işsiz nüfus, çözümü olmayan bir eksik tüketim sorunu, bunalım erteleyici mekanizmaların giderek daha yıkıcı bunalımları hazırlaması gibi belirtilerden de anlaşıldığı üzere, para insanlık açısından artık tamamen yıkıcı bir sisteme dönüşmüş durumdadır. Kapitalizme büyük hizmetlerde bulunmuş, onun önceki tarihsel evrelerde tıkanıklıklarını aşmasında kilit rol oynamış kredi mekanizmasının fazlasıyla aşındığı hatta yok olduğu bir durumdayız. Düşünsenize bir yıl önce 500 bin dolara satmadığınız evinizi 100 bin dolara alan yok. Eskiden olduğu haliyle düzenli ve “güvenceli” işler artık istisna haline geliyor. Bir işe girmek isteyen gençler de yok artık. Herkes paraya kavuşmak için kısa yolu arıyor. Kapitalizmin tarihinde ilk kez, iş bulup çalışan genç kuşaklar, ebeveynlerinden daha yoksul durumda ve bu durumu değiştirecek bir iyileşme dinamiği de ufukta görünmüyor. Böyle olunca da çalışmak istemiyor ülke ekonomisine yük bindiriyorlar.

Yapay zekâ teknolojisinin uzun yıllara yayılan bir birikim ve emekleme sürecinin ardından son bir yıl içinde semerelerini vermeye başlamasıyla kapitalizmin çelişkileri yeni bir düzeye çıkmıştır. Düzenin propagandacıları bu yeni teknolojinin nimetlerini ballandıra ballandıra anlatadursunlar, gerçekte önümüzde uzanan kapitalizmin büyüyen açmazlarıdır.

Yapay zekâ teknolojileri ile emek verimliliğinde sağlayacakları belirgin artışlar, düşen maliyetler sermayenin ellerini ovuşturmasına yol açsa da, gerçekte azalan kâr hadleri, kronikleşen eksik tüketim sorunu, dağ gibi büyüyen işsiz nüfus bu açmazları tanımlayan temel unsurlardır. Bir taraftan da Sınıf mücadelesi tüm dünyada yükselmeye devam ediyor. Gençler sosyalist fikirlere ve örgütlü mücadeleye yöneliyor. Kadınlar, bu erkek egemen düzene karşı isyan bayrağı açıyor ve dünyanın istisnasız her yerinde mücadelenin en ön saflarında yer alıyor. Ara sınıfsal konumları yüzünden düzenin prangalarından kurtulmaları son derece güç olan küçük çiftçiler bile, yaşam ve üretim alanları kapitalizmin her türlü tahribatına uğradığı ve büyük şirketlerin esiri haline geldikleri için militan mücadelelere girişiyorlar.

Kısacası kapitalizm tüm emekçileri ve ezilenleri hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda bırakıyor. Ülkemizde Sermaye açısından hayati önem taşıyan dış kaynak sorunu halen çözülebilmiş değildir. Ancak son aylarda yapılan çalışmalar ve beklentiler tekrardan yurt dışından sermaye gelmeye başlayacağı yönündedir. Son yıllarda art arda yaşanan krizlerin ekonomik sonuçları, özellikle enerji krizinden sonra son 40 yılın en büyük enflasyon yükselişine karşı faiz artırımlarının etkisi 2024 yılının ikinci bölümünde daha belirgin olacak. Bu arada, COVID-19 ile mücadele için borçlanmanın hızla artması ve Ukrayna'daki savaşın etkisinin ardından, daha zorlu finansman koşulları maliye politikasını sınırlayacak.

Özellikle aşırı birikim nedeniyle dengesizliklerin ağırlaştığı Kovid yıllarını saymazsak son 35 yılın en düşük ekonomik büyümesiyle karşı karşıya olan Çin'in gelişimini de yakından takip etmek gerekecek. Borçlanma ve emlak sektörüne bağımlılık yaşadığımız günlerde ülkeleri zorlayan koşulların başında geliyor. ABD'nin stratejik rekabetinin küreselleşme kurallarında yol açtığı değişiklik, Çin liderliğinin ekonomik güvenliği büyümeden önce önceliklendirdiği bir ortamda ihracatını ve sermaye çekme kapasitesini de engelleyecektir. Olumsuz demografik yapıya sahip ülke henüz iç tüketimi büyümenin motoru olarak kullanabilmiş değil. Yani anlayacağınız ne kadar da tarruf önlemleri alsak dünya başka telden çalıyor. Biz ancak onlara ayak uydurmaya ve kendimizi korumaya gayret göstermeliyiz.