SON DAKİKA

Deprem bölgesinde yıkılmış hayatlar, Hatay

Yaklaşık 10 gündür deprem bölgesinde bulunan kamu binalarının zemin etüdlerini büyük bir hassasiyetle yapabilmek için bölgede depremden ciddi anlamda etilenmiş 6 şehirde, hem işimi yaptım, hem de depremden ciddi anlamda etkilenmiş adeta psikolojileri yerle bir olmuş vatandaşlarımızla konuşma, dertlerini dinleme fırsatı buldum.

Yazılarıma 2 hafta ara verdim. Zira büyük bir ciddiyetle işime ve bölgenin problemlerine yoğunlaşmam gerekiyordu.

Depremin oluş anlarını, farklı farklı insanlardan dinledim. Ailesini kaybedip, meydana gelen olayları anlatırken ağlayanlar ve devam edemeyenlerle ben de ağladım…

Yıkımın neden bu kadar geniş bir alanda etkili olduğunu anlayabilmem için bölgenin jeolojik ve jeofizik verilerini analiz etmem gerekti. Bu bölgede karşılaştığım ve beni rahatsız eden tüm gözlemlerimi 6 bölümlük bir yazı dizisi olarak sizlerle paylaşmaya karar verdim ilk olarak Hatay ile başlamak istiyorum.

5 Nisan günü, Hatay’a gittim ve şehrin yıkılmış görüntüsü beni inanılmaz etkiledi. Ancak daha fazla moralimi bozan şey, yeni yapılan binaların depremde ya yıkılması ya da ağır hasar alarak kullanılmaz hale gelip terkedilmesi oldu. Sonrasında zemini incelediğimde özellikle İskenderun’da denize yakın olan yerlerde zeminin kumlu olduğunu, yer altı suyu seviyesinin yüzeye çok yakın olduğunu gördüm ve buna bağlı olarak denize 50 m. mesafede doldurulan alanların yaklaşık 40 cm. oturduğunu bazı binalarda ise sıvılaşmanın etkisiyle gömülmeler ve çökmeler olduğunu gördüm. Maalesef binalar zeminin taşıdığı tüm bu negatif faktörlere göre yapılmamış gerekli geoteknik zemin iyileştirmeleri hiç hesaba katılmamıştı. Sahilde hasar almayan önemli bir binanın temel altında fore kazık çalışması yapıldığı için yıkılmadığını öğrendim.

Antakya’da ise şehri ortadan ikiye ayıran Asi nehrinin yarattığı Quaterner Alivyonu dediğimiz jeolojik olarak zemin iyileştirmesi yapmadan asla bina yapılamayacak ancak tarım için çok elverişli alanlara, binaların yapıldığını ve bu binaların tamamen yerle bir olduğunu gördüm. 

Özellikle Hatay’da deprem anında ölçülen PGA (en yüksek yer ivmesi) değerinin 1,327 G. olarak ölçülmesi bu kötü zemin koşullarına göre beni hiç şaşırtmadı. Zira bu değer 1999 Adapazarı- Gölcük depreminde 0,391 G. olarak ölçülmüştü. Yani bizi en çok etkileyen İstanbul’da ciddi panik korku ve endişe yaratan depremin 3 katından daha fazla bir ivme değeriyle binalar, Hatay’da, depremin acımasız elastik deformasyon enerjisi ile yüzleşmiş ve yıkılarak yenik düşmüşlerdi.

Durumun daha vahim yanı ise en son hazırlanan ve çok kapsamlı olduğunu düşündüğümüz, 2018 TBDY’de kullanılan maksimum yer ivmesi (PGA) değeri 0,5 G. olarak kabul edilmişti. Oysa 6 Şubat’tan sonra meydana gelen depremlerde PGA değeri 1,327 G. ölçülmüştü yani, yönetmelik dışı bir ivme değeri ölçüldüğünü görüyoruz.

Sokaklarda yürürken tarihi camilerin, kiliselerin yerle bir olmuş görüntüleri, enkazları kaldıran ekskavatörler ve hafriyat kamyonlarının umarsız gürültüleri inanılmaz rahatsız ediciydi. 

İskenderun’da ayakta kalan tek otelde kaldığımızda, gece uykuya dalmaya çalışırken olabilecek bir depremle otel odasında nasıl hareket etmem gerektiğini düşünerek uyuyamamak ve ölen, göçük altında kalan binlerce insan için hiçbir şey yapamamak beni ziyadesiyle uykusuz bırakmaya yetmişti. Zaten uyuyabilseydim de yine deprem ile ilgili rüyalar göreceğime emindim.

Yerel esnafa, depremde ölen insanların kaç kişi olduğunu sorduğumda ise Hatay’ın sadece Antakya ve İskenderun ilçelerinde en az 100 bin kişinin öldüğünü söylediler.

Sonra kendime şu soruyu sordum, ana şokların dışında 20 binden fazla artçı depremin yaşandığı son iki ayda, 400 km.’lik bir hat boyunca 11 ilde toplamda 13,5 milyon kişi etkilenirken ve Hatay’da 1,670,712 kişi yaşarken dahası en ciddi yıkım bu bölgede yaşanırken nasıl olur da toplam ölü sayısı 11 ilde 50 bin kişi olarak açıklanabilirdi?

Yorumu size bırakıyorum…