SON DAKİKA

Seçimler yaklaşırken İstanbul'da deprem gerçeği

Belediye seçimleri 31 Mart 2024 ‘de tüm yurt genelinde yapılacak. Yaklaşık 1,5 ay kalmasına rağmen herkesin merak ettiği en önemli konular:

Büyükşehirleri AK Parti geri alacak mı?

Tüm seçimlerde günah keçisi olan Kılıçdaroğlu’nun yokluğunda, CHP’nin oyunda herhangi bir artış olacak mı?

Dem Partisi kimi destekleyecek?

İyi Parti hangi bölgeden aday çıkaracak?

%1-2 oy potansiyeli ile büyük partilerle pazarlığa girişen fırsatçı partiler kimi destekleyecek?

Sahiden, hani bu ülkede artık koalisyonlar bitmişti…

Oysa, benim merak ettiğim asıl konu, kim kazanırsa kazansın depremi beklerken İstanbul’da bir şeyler değişecek mi? 

Zira, deprem konusunda ciddi bedeller ödemiş bir ülkenin bu konuda yetiştirdiği bir evladı olarak beni asıl ilgilendiren konu budur.

Çünkü deprem politize edilemeyecek kadar ciddi bir konudur ve bana göre siyaset üstü değerlendirilmesi gerekir.

Vatandaşların tüm beklentisi deprem konusunda ki bu sessiz bekleyişe devletin yerel yönetimlerde görev alan teknik kadroları ve ilgili bakanlığın da desteği ile çözümler üretmesidir.

1999 depreminin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen bu konuda halen gerçek çözüme ulaşılamamasının tek nedeninin toplam maliyet olduğu, maddi imkansızlıklar nedeniyle devletin ancak uzun vadeli kredi verebilirim fakat bu parayı da bir şekilde geri ödemen koşuluyla demesi, bu işin düğüm noktası olmuştur.

Zira, evinin yıkılma ihtimali en yüksek olan insanlarımızın ya asgari ücret alan ya da emekli olan vatandaşlarımızdan oluştuğunu görmekteyiz.

Ülkemizde son dönemde pandemi sonrası ekonominin giderek daha kötüye gitmesi üzerine 6 Şubat depremlerinde ki ağır maddi ve manevi kayıp eklendiğinde devletinde işinin kolay olmadığını görüyoruz.

Ancak, Türkiye ekonomisinin neredeyse %40’ını oluşturan sanayi, iş gücünün İstanbul ve Marmara bölgesinde olduğunu düşünürsek, Marmara denizi içerisinde olup bu bölgede yaklaşık 10 ilde yıkım yapabilme gücüne sahip İstanbul Deprem riskini göz ardı edecek lüksümüzün olmadığını düşünüyorum.

Ancak yine de yerel yönetim seçimlerinden sonra bu işin çözülebileceğine dair bir seferberlik ruhu oluşturulabilirse sürecin başlatılabileceğini hissediyorum. Bu şekilde başlayan bir dönüşümün ekonomiyi de canlandıracağını, beraberinde yıkılması kesin olan binaların dönüşümünün hızlanmasının herkese moral getireceğini düşünüyorum.

Ancak bunun gerçekleşebilmesi için belediye başkanlarının parti gömleklerini asarak kendisine oy versin vermesin tüm halkı kucaklamaları gerekiyor.

İstanbul’daki son durumu hatırlayacak olursak yaklaşık 1,2 milyon binanın %70’inin 1999 öncesi yapılmış eski tip binalardan oluştuğunu, bu binaların %23’ünün 1980 öncesi inşa edildiğini bu nedenle, malzeme ömrünün sonuna yaklaşmış, yapılırken zemin etüdü olmayan, hazır beton kullanılmayan, yapı denetim ve belediye tarafından denetlenmeyen, nervürlü donatı kullanılmayıp deniz kumuyla yapıldığı için demirleri korozyona uğramış binalardan oluştuğunu görüyoruz. 

Bu binalardan zemini çok kötü olanları ayırdığımızda ise yaklaşık 100 bin binanın tamamen yıkılabileceğini biliyoruz. 

Oysa, 6 Şubat 2023’de 11 ilde deprem esnasında tamamen yıkılan bina sayısı sadece 38,440 idi. Sonrasında yapılan hasar sınıflamasına göre ise 204,754 binanın ağır hasarlı olduğu bu nedenle şu an yıkılmayı beklediğini görüyoruz.

Bakınız durum işte bu kadar vahim…

Şimdi size ülkenin en önemli problemini sorsam, ilk aklınıza gelen şeyin ekonomik koşulların berbat olduğunu söyleyeceğinizi duyar gibiyim ancak İstanbul depremi olduğunda, sağ kalanlar Kızılay’dan bir battaniye alıp çorba kuyruğuna girdiğinde, göz yaşlarını silerken ailesinden kimin hayatta kaldığını bilemediğinde, inanın bana ne ekonomi, ne seçimleri kimin kazandığı, ne de hangi partiye oy verdiğiniz kimsenin umurunda bile olmayacak…