SON DAKİKA

"Bas bas paraları Leyla'ya"

Bugün ki başlık Sezen Aksu'nun da söylediği bir Oğuz Yılmaz şarkısının sözleri. Biraz nükte olsun diyerek attık bu başlığı. Ama dünya ekonomisinin bu sıralarda yaptığı işlerden birini anlatıyor.

Para basıyorlar. Ama bu halk Türküsünde olduğu gibi işler çok eğlenceli değil. Hükumetlerin aldığı bu Varlık alımı kararı, halk arasında bilinen adıyla para basma biliyorsunuz. Bu dönemde para bulmak öyle kolay değil. Üretemiyorsun. Ürettiğini satamıyorsun. Satsan paranı alamıyorsun. Bazı devletler bu alanda değişik önlemler alarak halkına destek oluyor. Bizim ülke ise "Biz bize yeteriz" diyerek muhteşem bir dayanışma gösteriyor. Aslında yabancı ülkeleri kıskanmıyor muyuz? Eh biraz kıskanıyoruz tabii. Devlet halkına maddi yardımı ayrım gözetmeden planlı bir şekilde veriyor. Zaten vergini doğru dürüst ödüyorsan devlet senin daima yanında. Ama bizim gibi vergi ödemeyi sevmeyen bir ülke bu karmaşada para bulamıyor. Devletin vereceği Bin lirayı almak için birbirlerini PTT önünde döven insanımız var. Osmanlı Devletinde halkın devlet için değil, devletin halk için var olduğu düşüncesi ilk kez Tanzimat fermanında yer almıştı. Ama bu vergiler vs bu söz bugüne kadar tartışılıyor. Ülke olarak bu işe erken uyanmışız ama uygulamayı tam tersi olarak yapmışız. Halkın sağlığı düşünülüyor evden dışarı çıkmayı engelliyoruz. Ama halkın evde kalması için ne yapmalı? Yiyeceği parayı nereden bulmalı? Bu soru çok zor bir soru. Önlem olarak Merkez bankası oldukça hacimli bir varlık alımı kararı ilan etti. Yani bastı paraları. Buna destek olsun diye hazine de borçlanma limitlerini arttırdı. Evdeki hesap çarşıya uymayacak. Yani planlanandan çok daha fazla borçlanacak…

Aslında ABD gibi para basan ülkelerin özeliği rezerv para olmaları. Başka ülkelere para ihraç etmeler. En çok işlem gören ve dünya ticaretinden en çok pay alan, kişi başı gelirleri yüksek olan ülkeler para basabilirler. Ama bu durum Türkiye gibi ülkeler için çok tehlikeli. Bizim de içinde olduğumuz gurup yani, gelişen ülkelerde genellikle yüksek borç, düşük tasarruf, bütçe ya da cari denge açık kaynaklı kur baskısı oluşturuyor. Ekonominin bilinen basit kurallarından Para basınca kur artar, kur ile beraber başta enflasyon olmak üzere bütün göstergeler kötüye gider prensibi devreye girer. Bizim acil olarak bir yerlerden döviz bulması lazım. Ya da ürettiğimiz bir ürünü dövize çevirmemiz lazım. Bugüne kadar neler yapılmış diye bakacak olursak;

IMF ile anlaşıp ondan para almışız ama bu şu sıralarda siyaseten olmaz. Çünkü karşıyız sömürgeci IMF’ye gitmeyiz. Amerika ile SWAP yapmak var. Ama o da artık olmayacak. Çünkü ABD istemiyor. Bir başka yol da Amerika Birleşik Devletleri ülkelere ayrım yapmadan Repo yoluyla dolar likiditesi veriyor. Bunun için rezervlerinizdeki Amerikan Tahvillerini vermeniz yeterli. Ama elimizdeki neredeyse bütün Amerikan Tahvillerini satmış durumdayız. Hani bir anekdot vardır. Komutan askeri çağırmış, "sen bu savaşı kazanamayız diyormuşsun. Yeterli Silahımız var, daha ne olsun. Bana tek bir neden söyle" diye bağırmış. Asker de biraz ürkek, kafa önde “Komutanım silah var da, atacak kurşunumuz yok” demiş. 

Bu hesap her şeyimiz var. Ama içine koyacak malzemeyi üretemezsek para bulmamız çok güç.  Ülkede büyük bir güven eksikliği var. Herkes parasını saklıyor. Kimse ortada para var diye dolaşmıyor. Parası olan saklıyor parasını yeni proje üretmiyor. Projesi olanların da parası yok cepte dolanıp duruyor bu ülkede. Bu sebeple para dövize kaçıyor. Verilere göre; son 1 haftada yaklaşık 10 milyar lira sistemden çekilip yastık altına gitmiş. Ya da başka diyarlara yol almış.  Bu yolculuk, dolar olarak mı, külçe külçe altın mı ben bilemem ama bildiğim bu böyle devam ederse bu işin sonu zor günleri gösterecek bize.

E sen gel şimdi para bas. "Varlık alımı" yani. Allah göstermesin, basılan ve piyasaya verilen paranın dövize gitmesiyle, "kaymaklı ekmek kadayıfı batışı" olarak tarihe geçer. 

Yani Oğuz Yılmaz'ın başında da söylediği gibi, "bas bas paraları Leyla'ya bir daha mı geleceğiz dünyaya."