SON DAKİKA

17 Ağustos'un Felsefesi …

Bu günün bizim için ne anlama geldiğini idrak edebilmemiz için öncelikle depremin öncesinde ve sonrasında yaşananların kök sebeplerine mercek tutmamız ve felsefi açıdan sorgulamamız gerekir .

Ülkemizde , son 120 yılda magnitüdü 4,9’un üzerinde olan 128 deprem yaşandı ve 83,818 kişi hayatını kaybetti . Meydana gelen tüm afetler arasında deprem nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısı diğer tüm felaketlerin %58’ini oluşturduğu için  çok daha tehlikeli ve önemlidir.

17 Ağustos 1999 ise yakın tarihte yaşadığımız en kötü afettir dersek abartmış olmayız . Zira yaklaşık 8 ilde can kaybı yaşanmış  133,683 bina çökmüş , 600 bin kişi evsiz kalmış ve bu depremden yaklaşık 16 milyon kişi etkilenmişti .

Hayatını kaybeden insan sayısı resmi 17,435 kişi iken gayri resmi bu rakamın 30 bin kişinin üzerinde oluğu tahmin ediliyor .

17 ağustos gecesi saat 3:02’de kapımızı çalan ve 132 atom bombası yıkım gücünde olan elastik deformasyon enerjisi 120 km. bir hat boyunca yerin 17 km. altında serbest kalarak 45 sn. içinde 30 binden fazla insanımızın hayatını kaybetmesine yol açtı .

Peki biz bu depreme neden bu kadar hazırlıksız yakalandık ?

Aslında bölgede deprem olma riski %70’in üzerindeydi jeofizikçiler gerekli tüm uyarıları yapmıştı ancak maalesef tüm bu uyarılar gazetelerdeki bir 3.sayfa haberi kadar bile önemsenmedi. Zira basın depremi anlık magazinsel bir araç olarak kullanıyor etkisi kalmadığında bir kenara atıyordu . Yetkililer kökten çözümler yerine deprem olduğunda kızılayı bölgeye gönderip palyatif çözümlerle yetiniyorlardı . Ancak binalar zeminin yapısına göre yapılmamıştı . Hatta zemin etüdü sadece kritik önem arz eden yapılarda üniversite tarafından yapılıyordu . Diğer binalar için zorunlu değildi . Bu boşluk o dönem ve öncesinde yapılan tüm binaların güvenlik zafiyeti olarak halen varlığını sürdürmeye devam ediyor .

Sonra ,  deprem oldu ve aslında yer bilimcilerin Nostradamus gibi deprem kehaneti yapan kahinler olmadığı işin zemin mekaniği ve geoteknik uygulama kısmında ne kadar önemli veriler sağladıkları , İnşaat Mühendislerinin depreme dayanıklı yapı tasarımı için ne kadar vazgeçilmez oldukları ortaya çıktı .  

Ancak yine de geçen 23 yıllık sürede bölgede malzeme ömrünü tamamlamış depremde nasıl davranacağını kestiremediğimiz 192 bin bina varlığını sürdürüyor ve beklediğimiz deprem için tehlike olmaya devam ediyor.

O zaman bu konuyla devam edelim . Yıkılma ihtimali olan bu binaların dönüşümü geçen 23 yılda neden hala tamamlanamadı ?

A) Bu binalarda oturan insanların maddi durumları iyi değil ve kredi çekerek uzun vadede borçlanıp kendi imkanlarıyla bu dönüşümü yapma şansları yok .

B) Bu insanlar çok kaderci bu şekilde ölmek benim kaderimde varsa zaten ölürüm düşüncesi hakim .

C) Şuana kadar toplanan yaklaşık 20 milyar dolar tutarında deprem vergisi binaların dönüşümü için değil başka alanlarda kullanıldı .

D) Devlet binaların dönüşümüne değil afet sonrası arama kurtarmaya daha fazla önem veriyor . Ölen ölür kalan sağlar bizimdir yaklaşımı hakim .

E) Hepsi 

Cevabı size bırakıyorum …

Bana göre afetleri önleme çalışmalarına çok daha fazla önem vermeliyiz . Ve bu işe okullardan başlamalıyız çocuklarımız ilkokuldan başlayarak 12.sınıfa kadar tüm afetleri nedenlerini , sonuçlarını , nasıl korunabileceklerini öğrenerek devam etmeliler hayatlarına . 

Zira bu bilgiler matematik , tarih , coğrafya dersinde daha az önemli değildir . Belki tüm bu aşamalardan geçersek o zaman bu işin felsefesi iliklerimize kadar işler ve o zaman  daha doğru kararlar verebiliriz diye düşünüyorum .