SON DAKİKA
Turizm Pazar 22 Eylül 2024 02:01

WÜRZBURG'UN KEYİFLİ BAHÇELERİ

Yavaş yavaş yaz dönemi sona eriyor ve sonbahar yüzünü göstermeye başladı. Havalar hala sıcak olsa da günler artık kısalıyor ve sonbahar rüzgarları esmeye başlıyor. Ara ara yağmurlar yağıyor. Almanya'da da sonbahar bir başka güzel olur. Bizim gibi şansınız varsa ılık bir hava, masmavi bir gökyüzü ve yavaş yavaş renk değiştiren ağaçların yaprakları size muhteşem bir görsel şölen hazırlar.

Würzburg'un keyifli bahçeleri

Deniz DİKMEN

Bu hafta Bavyera’dayız ve Alplerin eteklerinde sonbaharı yaşamak çok güzel. İnsan olduğumuzu hatırlatıyor. Münih kenti Oktoberfest’e yani Ekim Festivali’ne hazırlanıyor. Dünyaca meşhur bu festivalin tarihçesi aslında 1810 senesine dayanır. 12 Ekim 1810 yılında dönemin veliaht prensi Ludwig’in Prenses Therese ile Thüringen Eyaleti’nde Saxe - Hildburghausen’de dükalıklarında düğün merasimi yapılır. Düğün kutlamalarına katılmaları için vatandaşlar Münih kentinin girişindeki yeşil alanlara davet edilir ve bu alanda şenlikler düzenlenir. Halk hasat dönemine de denk gelen bu etkinliği benimser ve zaman zaman bu etkinliğe tarımı desteklemek amacıyla devam eder. Bu Eğlenceli günlerde çeşitli yarışmalar yapılır ve ödüller dağıtılır. Bir nevi o yıllarda halkın sosyalleşme merkezi olur.

1819 yılında ise şehrin önde gelen büyükleri bu etkinliğe sahip çıkarak Ekim ayında yapılan bu kutlamaların her sene tekrarlanmasına karar verir ve bu etkinliği destekler. Bu şekilde günümüzde “Oktoberfest” dediğimiz festival hayata geçmiş olur. Oktoberfest bu eski düğün merasimine dayanarak Ekim ayının ilk pazar gününü de içine alır ve Eylül’ün ikinci yarısı başlar 16 gün sürer. Eğer Ekim ayın ilk pazar günü 1 veya 2 Ekim’e denk gelirse festival 3 Ekim Almanya’nın 1989 yılından bu yana kutladığı ‘Almanya Birleşme Günü’ ne kadar uzatılır.

Festival o günden bu yana Münih’teki Theresienwiese yani ‘Therese’nin Çimenliği’nde’ yapılır ve festivalin özelliği bira, sosis, tavuk çevirme, Brezel (Bavyera usulu bir çeşit simit) ve Kaiserschmarrn gibi Bavyera tatlılarıdır. Bütün süslemeler Bavyera bayrağının renkleri olan beyaz – mavi renklerde yapılır. Bu festival için biraz koyu renkte olan bu arpa suyu özel olarak mayalanır ve bir litrelik özel cam bardaklarda dağıtılır. Garson hanımlar “Dirndl” dediğimiz yerel kıyafetlerini giyerler ve bu cam bardaklardan rahatlıkla 8-10 tanesini aynı anda taşıyıp ziyaretçilere servis yapabilirler.

wurz-2

Etkinlikler çadırda ve bahçelerde yapılır

Etkinlikler bira çadırında ve bira bahçelerinde yapılır. Yıllar içinde bu festival dünya çapında çok sevildi, çok popüler oldu ve artık küremizin dört bir yanında, özellikle Alman cemiyetlerin bulunduğu her yerde kutlanmaya başlandı. Almanya Oktoberfest’e bir yandan coşku ile hazırlandığı günlerde biz de bu mekana yakın bir yerde Bavyera’nın kuzeyinde bulunan ve Romantik Yolun ilk durağı Würzburg kentindeyiz. 

Aracımızla muhteşem ve ılık bir sonbahar gününde Würzburg kentine giriş yapıyoruz. Sonbahar renklerinde bu kent ne kadar güzelmiş meğer. Aracımızı kentin tam eski kent merkezinde bulunan Würzburg Sarayı’nın önündeki park alanına çekiyoruz ve gezimize başlıyoruz.

Würzburg kenti günümüzde Bavyera ‘ya bağlı Unterfranken Bölgesi’nin başkentidir. Bu kent aslında II Dünya Savaşı sırasında birçok Yahudi toplumsal örgüte de ev sahipliği yapması sebebiyle 16 Mart 1945 yılında İngilizler tarafından çok yoğun bir bombardımana maruz bırakılmıştı ve bu nedenle kentin yüzde 90’ı ağır hasar görmüştü.

Önünde durduğumuz Würzburg Sarayı’ndan tutun kentteki yerleşim, katedral ve kiliseler, anıtlar ve kültürel miras sayılacak tüm eserler yerle bir edilmişti. Beş bin kişi hayatını kaybetmişti. Kent her anlamda büyük kayıplar vermişti ve bombardımanın ardından Amerikan Kuvvetleri tarafından da işgal edilmişti. Savaştan sonra kent tekrar eski haliyle inşa edildi ve bu yeniden inşaat süreci 1970’li yıllara kadar devam etti.

Bugün Würzburg kentinde gördüğümüz hemen hemen bütün eserler 20’nci yüzyılda eski tarihi mimari yapısı korunarak yeniden inşa edilen yapılardır. Aracımızı önüne park ettiğimiz ve muazzam güzellikteki Barok tarzındaki Residenz Würzburg Sarayı da aynı şekilde yeniden inşa edilen yapılardan bir tanesidir. Orijinal haliyle 1719 -1780 yılları arasına ait olan bu yapı birebir olmak üzere savaştan sonra tekrar ayağa kaldırılmıştır ve günümüzde bütün saray kompleksi, bahçeleri ve önündeki meydanı ve çeşmesi ile birlikte 1981 yılından bu yana bir UNESCO Dünya Kültür Mirası ilan edilmiştir.

wurz-3

En görkemli prens rezidanslarından biri

Residenz Würzburg Avrupa’nın en görkemli ve özgün prens rezidanslarından biri kabul edilir. Özellikle Sarayın giriş bölümü, Beyaz Salon, Bahçe Salonu, Kraliyet Salonu, Merdivenler ve içinde bulunan Saray Kilisesi özellikle görülmesi gereken yerler arasında gösterilir. Sarayın planı Alman mimar Balthasar Neumann tarafından dönemin görkemli Avrupa sarayları Schönnbrunn Sarayı ve Versaille Sarayı’nın mimarisinden esinlenerek hazırlanmıştır.

Würzburg’a geldiğinizde mutlaka bu saraya ve saray bahçelerine zaman ayırmanızı öneririm. Bu bölge gerçekten görülmeye değer eserlerle dolu.

Sonbahar güneşin altında ben de saray meydanında Barok tarzında ki muhteşem Frankonya Çeşmesi’nin önünde duruyorum ve karşımdaki heybetli bu çok güzel binaya bakıyorum. Bu sarayı bu haliyle nasıl tekrar inşa etmişler, ne büyük emekler harcamışlar. Takdir etmemek mümkün değil.

Saray Meydanı’ndan yola çıkarak yolun diğer tarafından eski kent merkezine gidiyoruz. Kentte epeyce uluslararası turist var. Buranın Romantik Yolun ilk durağı olması sebebiyle de bölge çok turist çekiyor. Sokaklardan kentin iç kısımlarına doğru yürüyoruz. Burası tarih kokan sokakları, alçak evleri, dükkanları, kilise ve katedralleri, çeşmeleri, kafe ve restoranları ile çok tatlı bir kent.

Würzburg Katedrali. Marktplatz (Pazar Meydanı), Main Köprüsü, Marien Kalesi, bakımlı bir saray bahçesi olan Fürstengarten Marienberg,  14üncü yüzyıla ait Meryem Ana ya adanmış ‘Marienkapelle’ adındaki kilisesi, Wahlfahrtskirche Kaeppele, ‘Neumünster’ isimli yerel Vakıf Binası, Röntgen Anıt Müzesi, Rathaus (Belediye Sarayı) Würzburg’da görülecek yerler arasında bulunuyor. Eski kentin sokaklarını gezdikçe çok güzel detaylara denk geleceksiniz.

Biz de kentin içinden Eski Main Köprüsü’ne (Alte Mainbrücke) doğru yürüyoruz. Bir kentin içinden bir nehrin geçmesi o kente ne büyük bir güzellik ve ihtişam katabiliyor. 

wurz-1

Main Nehri tertemiz akıyor

Main Nehri de yemyeşil ve sessizce bu güzel kentin içinden tertemiz akıyor. Karşımızda Marien Kalesi’ni görüyoruz. Eski Main Köprüsü 15inci yüzyıla ait bir yapı ve 1886 yılına kadar Würzburg kentindeki Main Nehri’nden karşıya geçiş için tek köprüsüydü ve Würzburg kentin sembolüydü.

Çok eski çağlarda burada köprü geçidi bulunmuyormuş ve insanlar ancak bir sal ile karşıdan karşıya geçebiliyormuş. Bulunduğumuz noktada daha sonraki yıllarda 1120 senesinde ilk köprü inşa edilmiş fakat bu ilk köprü 13’üncü ve 14’üncü yüzyılda sellerden dolayı büyük hasar görünce 15’inci yüzyılda üstünde durduğumuz Eski Main Köprüsü yapılmış.

Arnavut kaldırımı taşları ve köprünün üstünde bulunan heykelleriyle Main Köprüsü Prag’taki meşhur Şarl Köprüsü’ne ve Roma’daki Melekler Köprüsü’ne atıfta bulunuyor ve aynı güzelliği paylaşıyor. Gezmeye gelen insanlar da ellerindeki kadehlerle köprünün üzerinde güneşin batışının o güzelim ambiyansını seyrediyor. 

Köprünün tam geçiş noktasında ise çok tatlı çatı restoranları var. İnsanlar nehir kenarında akşamüstü güneşinde bu pitoresk çatılarda ve bu harika nehir ve kale manzarasına karşı oturmuş, bir yandan içeceklerini yudumluyorlar ve bir yandan dostlarıyla sohbet ediyorlar. Çok güzel bir ambiyans var burada. 

Köprüden yavaş yavaş karşıya geçiyoruz. Nehrin akışını izliyoruz ve köprünün detaylarını inceliyoruz. Eskiyi korumak ve insanın kültürel mirasına sahip çıkması ne güzel bir olgu. Nehrin her iki yakasında ağaçların altında Biergarten (Bira Bahçeleri) diye adlandırdıkları harika bahçeler var. Bunlar açık havada çok rahat ve sade, ahşap masalarda yerel lezzetlerin servis edildiği bahçeler. Bu mekanlar turistlerin ve yerel halkın uygun fiyatlarla yaz akşamlarını hoş sohbetle geçirdikleri restoranlar. Bizim de karnımız çok acıktı ve nehir kenarında keyifle ağaçların altında bu kadim kentte oturmak ne hoş olur düşüncesi ile kendimize çok kalabalık olan bahçelerden birinde bir masa buluyoruz. Oturduğumuz yerden Main Nehri’ni ve Eski Main Köprüsü’nü görüyoruz. Bir yandan lezzetli yemeklerimiz ve yerel içeceklerimizi söylüyoruz. Kadın garsonlar gene Bavyera’ya has yerel folklorik kıyafetleriyle bize servis yapıyorlar.

1400 yıllık bir geçmişi var

Havada çok tatlı bir sonbahar kokusu var ve birkaç saat sonra güneş Main Köprüsü’nün ardında kaybolacak. 1400 yıllık bir geçmişi olan bu tarihi kenti gezmekten çok büyük keyif aldığımı söyleyebilirim. Adeta kentin içinde zamanda yolculuk yaptık. Kentin tarihi dokusunun korunması, görsel bütünlüğü ve hoş ambiyansı bizi çok mutlu etti.

Gün olur da Almanya’nın bu bölgesine gelecek olursanız, mutlaka bu kadim kente uğramanızı ve bu şirin bira bahçelerinde bir tatlı huzur almaya gelmenizi içtenlikle tavsiye ederim. 


ABONE OL