SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 29 Kasım 2021 02:10

VİETNAM: SAPA DAĞLARI'NA TREN İLE YOLCULUK

Bu hafta Hinduçin'in ücra köşelerine Vietnam ülkesinin kuzeyindeki Sapa Dağları'na gidelim mi? Oradaki köylerde ve pirinç teraslarında dünyadan uzak bambaşka diyarlara dalalım mı? Ne dersiniz?

Vietnam: Sapa Dağları'na tren ile yolculuk

Sizi harika bir yolculuğa çıkarıp gezdiklerimizi gördüklerimizi anlatayım.

Bir ekim ayında uzun bir Uzak Doğu yolculuğuna çıkıyoruz. Vietnam’ı bir uçtan bir uca çok detaylı bir şekilde gezme fırsatı bulmuştuk. Ülkenin her bir köşesi bizi ayrı ayrı güzelliklerle karşılamıştı. Güneyinde Ho Chi Min ve Vietkonglara ait Cu Chi Tünelleri, Da Nangdaki doğa, kuzeyinde Hoi An’daki Unesco Dünya Mirası tarihi muhteşem kent, Parfüm Nehri kenarındaki krallar şehri Hue, başkent Hanoi, Halong körfezi. Vietnam’ın kültür mirası, tarihi, muhteşem dağları ve nehirleri anlatmakla bitmez ve çok güzel . Burası buram buram Uzakdoğu esintileri ile dopdolu.

Bu yazımda size Sapa Dağları’na olan harika yolculuğumuzdan bahsetmek istiyorum. Çünkü burasıda çok özel bir yer.

vietnam-3

Tren yolculuğu

Gecenin bir vakti Lai Coi bölgesindeki Lai Coi tren istasyonuna gidip başkent Hanoi şehrin yaklaşık 350 km kuzeybatısında bulunan Sapa’ya bir tren yolculuğu yaparak gideceğiz.

Yaklaşık dokuz saatlik bir gece yolculuğu yapacağız ve sabah saatlerinde Sapa’ya varacağız.

Tren istasyonuna vardığımızda karşımızda ilk tren vagonlarını gördüğümde önce bir irkiliyorum.

Bir kompartımanda 6 kişi yatıyor. Üç yatak üst üste kompartımanın bir tarafında diğer üç yatakta kompartımanın diğer tarafında. Vagonların camları da pek temiz görünmüyor.

Çoğunlukla yerel halk bu trenleri kullanıyor. Klostrofobik bir yapım yoktur ama bu trenleri görünce ben galiba bu yola gidemeyeceğim diye düşünmüştüm. Oysa bizim için Sapa’ya gitmek için yerel şartlara göre lüks bir tren organize edilmişti ve karşımda Victoria Express Trenini görüp önünde pırıl pırıl giyimli bizi karşılayan ve vagonumuza yönlendiren trenin personeli olan beyefendiyi gördüğümde ne kadar sevindiğimi ve rahatladığımı tarif edemem.

Trene bindik, kompartımanımıza yerleştik. Trende bir kompartımanda dört kişi kalıyor. Bu bile fazla bana sorarsanız ama yapılacak bir şey yok.Tren en azından temiz ve arka tarafta restoran olan özel bir vagonumuz var.

Yolculuğumuza restoran bölümünde başlıyoruz. İç dekorasyon çok şık, garsonlar çok ilgili.

Akşam yemeğimizi yiyip saatlerce dostlarla keyifli sohbetler ediyoruz. Bambaşka bir diyarlara gittiğimizi Sapa’ya varınca anlıyoruz. Kompartımanlarda kısa bir uykudan sonra sabah vakti Sapa’ya ulaşıp otelimize yerleşiyoruz.

vietnam-1

Beş ayrı etnik grup var

Ertesi gün olağanüstü güzel bir yürüyüş parkuru bizi bekliyor.

Sapa bölgesinde kendine has beş ayrı etnik grup bulunuyor. Hmonglar, Daolar, Taylar, Giaylar ve XA Pholar. Bu etnik gruplar Sapa bölgesinin dağlarındaki köylerde yaşıyorlar ve kendilerini kolaylıkla kıyafetlerinden ayırt edebiliyorsunuz.

Örneğin Hmonglar kendilerini kıyafetlerine göre siyah, beyaz, çizgili ve çiçekli Hmong olarak adlandırıyorlar ve bu isimleri giydikleri geleneksel kıyafetlerinden alıyorlar. Daolar ise kırmızı Daolar olarak bilinir çünkü kıyafetleri ve başörtüleri mutlaka canlı kırmızı renktedir. Tayların ise kıyafetleri mavi ve mor renktedir. Giaylar ise indigo renkte pantalon ve canlı renkte bluzlar giyerler. Xa Pho kadınları ise üstünde belirgin kırmızı iplikler geçen indigo renginde kenevir etek giyerler. Tüm etnik gruplar kıyafetlerini gümüş rengi aksesuarlarla süslerler örneğin gümüş rengindeki minik zillerle, para şeklindeki aksesuarlar ve benzeri detaylarla.

Yürüyüşümüzü Sapa Dağları’nın en tepesinden başlıyoruz ve gözümüzün alabildiği kadar pirinç tarlaların arasından bu etnik gruplarına ait köylere uğraya uğraya gün boyunca aşağıya doğru yol alıyoruz. Pirinç tarlaların haricinde kenevir tarlaları, indigo tarlalarına denk geliyoruz.

Bazıları ahşap evlerinin çatısında kabak yetiştiriyor. Evlerin önünde köylülerin hayvanları akan derelerdeki sularla oyun oynuyorlar. Kazlar, su mandaları, minik domuzcuklar ve tavuklar var.

Doğa ve insanlar inanılmaz bir uyum ve huzur içinde yaşıyorlar. Her köyde kendilerinin el sanatlarından yaptıkları ürünler satıyorlar. Muhteşem mermer işçilikleri var veya kendi dokudukları yerel kumaşlardan ve yöresel motiflerle bezenmiş tekstil ürünleri satıyorlar. Her köyden kadınlar mutlaka peşimize takılıp köyün ürünlerinden pazarlamaya çalışıp, müşteriyi diğer köye kaptırmamak için yoğun bir çaba harcıyorlar. Resmen gün boyunca peşinize takılıp ürünlerini satıncaya kadar sizden kesinlikle ayrılmıyorlar.

vietnam-2

Köyler çok fakir

Köyler çok fakir olduğu için ve ürünlerde çok güzel olduğundan dayanamayıp köydeki her bir kadından eşarplar, yün şallar, yöresel kumaş ve desenden yapılmış tekstil ürünleri başta olmak üzere ne bulursak alıyoruz çünkü her şey ayrıca inanılmaz ucuz. Köy kadınların bunun karşısındaki mutluluklarını, sevinçlerini anlatamam.

Pirinç teraslarından aşağıya doğru yürürken “Silver Waterfalls” dedikleri şelalelere de denk geliyoruz. Gün boyu köy halkları ile iç içe oluyoruz. Bizi evlerine davet ediyorlar. Yaşamları o kadar sade ki evde mobilya adına hiçbir şey yok, evde doğru dürüst bir pencere bile yok ama çocuklarının okullarından aldıkları sertifikalar ve karneler büyük bir özenle duvara asılmış.

Bölge o kadar sessiz ve doğal ki, dünyanın diğer kısmından kendinizi tamamen kopmuş hissediyorsunuz. Burasıda aslında dünyanın cennet bahçelerinden biri sayılır.

İnsanların naifliğinden, sade ve çok doğal yaşam tarzlarından etkilenmemek mümkün değil.

Yorgun bir günün ardından aynı yolu tekrar yukarı yürümemek için yerel halk bize motosikletler hazırlamış ve bizi tek tek motosikletleriyle Sapa’ya geri götürüyorlar. Turist onlar için bir umut ve önemli bir gelir kaynağı.

Bizler de muhteşem otel kompleksimizde bu harika günü sonlandırıyoruz. Şöminenin başında harika Vietnam yemekleri eşliğinde dostlarla deneyimlerimizi paylaşıyoruz ve içimize güzel bir sükunet çöküyor.

Bir kaç gün sonra tekrar trenimize binip Hanoi şehrine döndüğümüzde ise sanki başka bir gezegene, kendimizi başka bir diyara ışınlanmış gibi hissediyoruz. Sapa bizi güzelliğiyle büyülemişti adeta.

Umarım o güzelim dağlardaki köyler hiç bir zaman o doğallığını ve duruluğunu kaybetmez ve belki bir gün, hatta bu sefer bir ilkbahar döneminde o muhteşem pirinç tarlaların arasından tekrar yürümek nasip olur.