SON DAKİKA
Turizm Pazar 13 Ekim 2024 06:27

SPLİT'TE BİR SONBAHAR GÜNEŞİ

Sonbaharın sımsıcak güneşi yüzüme vuruyor. Gökyüzü masmavi ve Dalmaçya kıyılarının çok güzide, çok güzel antik bir kentindeyim. Gelin bu yazımda sizinle harika bir destinasyon olan Split (Antik Aspalathos) kentini gezelim

Split'te bir sonbahar güneşi

Deniz DİKMEN

Antik Aspalathos kenti M.Ö. yedinci yüzyılda Grekler tarafından günümüzde Hırvatistan sınırları içerisinde bulunan Balkan Yarımadası ve Adriyatik Denizi’n doğu sahillerinde bir yarımadaya kurulmuştur. Zamanla İlirya, Grek, Roma, Bizans, Slav, Moğol, Venedik, Osmanlı, Avusturya - Macaristan ve Almanya gibi kültürlerin ve idarelerin etkisi altında kalmıştır.

Kent bir yandan Alp Dağları’na bağlı Dinarik Dağları ile çevrilidir. Kastela Körfezi’nin doğu yakası ile Split Boğazı arasında bulunan korunaklı bir koyda bulunur. Milattan sonra üçüncü yüzyılın sonlarına doğru o dönem dünyanın büyük bir bölümümün hükümdarı olan Roma İmparatoru Diocletanius ömrünün son demlerini yaşayabileceği kendine yazlık bir saray için güzel bir mekan arar. Haritada Dalmaçya sahillerinin tam kalbinde Adriyatik Deniz’in kıyılarında bereketli topraklarda bulunan Aspalathos kentinde karar kılar. 

Çok heyecanlıyım çünkü günümüzde adı Split olarak geçen bu güzeller güzeli antik kenti çok merak ediyorum. Aracımızı Split eski kent surlarının kenarına çekiyoruz ve yürüyüşümüze hemen kent merkezindeki bir dondurmacıdan dondurma alarak başlıyoruz. Eylül’ün son günlerini yaşıyoruz. Bu harika sonbahar gününde hafif bir rüzgar esiyor. Hava 25-26 derece. Kent oldukça kalabalık. Hem yabancı , hem yerli turistler kenti gezmeye gelmişler.

Split bu ara Dalmaçya Bölgesi’nin en büyük, Hırvatistan’ın ise ikinci büyük kenti. Buraya aslında sadece Split kenti olarak değil, komple bir bölge olarak bakmak lazım. Çünkü, Split’in Hinterland kısmında tarihi Salona Harabeleri, Unesco Dünya Mirası olan muhteşem antik kent Trogir, Brac Adası, Hvar Adası  ve Şolta Adası ve olağanüstü bir deniz ve doğa bulunuyor.

Antik Split kentin Doğu Kapısı olan heybetli Gümüş Kapı’dan surların iç kısmına geçiyoruz ve kendimizi eski kentin içinde buluyoruz. Kentin girişi o kadar heybetli ve etkileyici ki. Kentin yer taşları hala orijinal eski kentin parlak parke taşları. Her zaman bayılıyorum bu antik kent yollarına. Bu taşlar sizi sanki o eski çağlara taşıyormuş gibi hissediyorsunuz ve bu his sizi çok mutlu ediyor.

split-1

Diocletanius Sarayı’nın kalıntıları

Yüz metre yürüdükten sonra sağ tarafta Split kentine olağanüstü bir güzellik ve özgünlük katan Diocletanius Sarayı’nın kalıntılarını görüyoruz. Saray milattan sonra 295 ile 305 yılları arasında inşa edilmiş ve imparator Diocletanius 316 yılında ölümüne kadar bu sarayda yaşamış. Saray imparatorun 7 dönümlük ihtişamlı bir yazlık sarayı ama aynı zamanda bir deniz kalesi olarak ta kullanılıyormuş. Sarayın duvarların eni 2 metre ve yüksekliği 22 metre civarındaydı. Sarayın dört ana kapısı bulunuyordu: Kuzeyde Porta Aurea (Altın Kapı), doğuda Porta Argentea (Gümüş Kapı), batıda Porta Ferrea (Demir Kapı) ve güneyde Porta Aenea (Bronz Kapı).

Muhtemelen sarayın odalarından ve üst galerisinden muazzam bir deniz manzarası bulunuyor. Sarayda ayrıca bir Jüpiter Tapınağı da bulunuyordu. İmparator ölümünden sonra çok sevdiği bu saraya kendi mozolesini yaptırmış ancak Diocletanius Mozolesi 653 yılında Split’in ilk piskoposu tarafından bir katedrale, Jüpiter Tapınağı ise altıncı yüzyılda Vaftizci Yahya Vaftizhanesi’ne dönüştürülmüş.

Tapınağın önünde, girişin üstünde Triton (Poseidon’un oğlu ve denizin derinliklerini yöneten tanrı), Helios (Güneş Tanrısı), Herkül (Zeus’un oğlu ve güç tanrısı), Jüpiter (Zeus’a neredeyse eşdeğer bir tanrı, gök tanrısı) ve Apollo (Güneşin ve ateşin tanrısı) gibi tanrıları tasvir eden kabartmalar yer alır. 

Orta çağda ise sarayın yapısına Romanesk tarzda bir çan kulesi ilave edilmiş. Biz de sarayın bu muazzam kalıntıların önünde duruyoruz. Yapı o kadar haşmetli ve özgün ki. St Domnius Katedrali, Mermer sütunlar ve freskler de muhteşem. St Domnius Katedralin tam altında siyah granitten yapılmış bir sfenks bu güzel mekanı bekliyor sanki. 

Gövdesi aslan ve başı insan olan heykelin yaklaşık üç bin yaşında olduğu tahmin ediliyor. Sfenksin ayrıca önünde bir kurban kasesi bulunuyor. Bu da çok olağan bir detay değil. Heykeli bir Mısır hayranı olan Diocletanius binlerce kilometre uzaklıktan Mısır’dan sarayına getirtmiş. Rivayete göre sarayda 12 adet sfenks bulunurmuş. Eski Mısırlıların inanışına göre sfenksler kapılardan içeri girmek isteyen kişilere şifre sorarmış ve geçmek isteyenler şifreyi doğru söylemez ise kendilerini ölümle cezalandırırlarmış.

Lüks tekneler koyu süslüyor

Yerel Split halkı yüzyıllarca bu sfenks ile daima saygı ve onur duymuş ve sarayı ve kenti koruduğuna inanmış. Yerel halk bu efsanelerden dolayı kapıdaki bu sfenks ile göz kontağı kurmaktan da kaçınırmış. Sfenks o gündür bugündür sarayın bu güzel meydanını süsleyip korumakta. Sarayın bu haşmetli meydanını seyretmekten kendimizi alamıyoruz. Burası o kadar büyüleyici, mimari detaylarla dopdolu ve mekanına o kadar çok yakışan bir yapı ki. 1979 yılında Diocletanius Sarayı UNESCO Dünya Mirası ilan edildi zira Split’te bulunan bu saray Roma saray yapısının en iyi korunmuş örneği olarak kabul ediliyor. Bu mekanda eski dönemlerde yaşanan günleri ve insanları hayal etmeye çalışıyorum. Ne ihtişam ve estetik! Yanından daracık antik sokaklardan eski kenti yürümeye devam ediyoruz. Sarayın hemen batı yakasında Demir Kapı’ ya yakın eski kentin Pjaca’sına varıyoruz. Burası aslında halkın toplanma meydanı ve eski Split’in ilk yerleşim merkezlerinden bir tanesi. Gotik tarzda inşa edilmiş eski kentin belediye binası burada bulunuyor. Ayrıca, kentin önde gelen ailelerine ait Cambi, Pavloviç, Nakic, Ciprianis ve Karepiç sarayları da bu meydanda bulunuyor ve hala görsel olarak çok güzeller. Pjaca’da ayrıca 1861 yılında açılmış dünyanın en eski kitapçılarından bir tanesi olan Morpurgo’nun yanı sıra birçok güzel butik, kafe ve restoran bulunuyor. Kenti karış karış geziyoruz. Gördüğümüz bütün antik taş evler, kiliseler, çan kuleleri, çeşmeler, heykeller, sokaklar, kemerler, merdivenler o kadar birbiri ile uyumlu ve pitoresk ki. Sarayın bu kez Demir Kapısı’nın altından geçiyoruz. Bu kapı eskiden askeri birlikler tarafından kullanılırmış. Savunma sistemin bir parçasıymış. Antik çağlarda bu kapının üstünde Zafer tanrısı Nike’nin kabartma heykeli bulunurmuş. Fakat, ilerleyen dönemlerde beşinci yüzyılda Nike kabartması sökülmüş ve yerine Hristiyanlar tarafından bir haç işareti konmuş. Split’in eski kentine gerçekten bayılıyorum. Kendine has bir ruhu ve müthiş bir ambiyansı olan bir antik kent. Eski kentin iç kısımlarını gezdikten sonra surların deniz tarafına, Riva Limanı’na geçiyoruz.

Limanın önünde kafelerin, palmiye ağaçların ve arka fonda eski kentin surlarının ve antik binaların cephelerinin bulunduğu şahane bir yürüyüş yolu bulunuyor. Mavi sularda beyaz yelkenliler, yatlar ve gemicikler yumuşak dalgalarda salınıyor. Dünyanın her yerinden turistler var. Lüks tekneler bu güzel koyu süslüyor. 

split-2

Tekne turu yapmak lazım

İnsanlar çok keyifli bir şekilde limanı ve eski kenti geziyor, restoran ve kafelerde vakit geçiriyor ve eski kentin sokaklarında bulunan tatlı dükkanlardan hediyelik eşyalar alıyorlar. Ortam çok keyifli. Herkesin yüzü gülüyor. Burada hala yaz devam ediyor. Bu güzel kenti gezen kişilerin üstünde rengarenk uçuşan yazlık kıyafetler, desenli eşarplar, renkli hasır çantalar ve şapkalar süslüyor. Mekanın enerjisi çok pozitif, ortam çok huzurlu ve yumuşacık.

Split’e geldiğinizde birkaç gün vakit ayırmanızı tavsiye ederim. Bir yandan eski kenti gezip, alışveriş yapıp, limanda harika vakit geçirebilirsiniz, yerel muhteşem lezzetler deneyimleyebilirsiniz. Bölgedeki özellikle balık ve deniz ürünlerin her çeşidi muhteşem. 

Bu bölgeye kadar gelmişken Split kadar güzel Trogir kentine de mutlaka uğramanızı öneririm. Kuşkusuz Adriyatik’in bu güzel sularında da muhakkak çevredeki adalara da bir tekne turu yapmak lazım. Ayrıca, Dalmaçya kıyılarında her yerde doğa ile iç içe olabileceğiniz ulusal parklar var. Parkları da gezebilir, bisiklete binebilir, hiking yapabilirsiniz. Dostlarımla gittiğim bu güzel kentte gözümün ve ruhumun güzelliklerle dolduğunu ve altın sonbaharda huzurlu, mutlu, şahane günler yaşadığımı söyleyebilirim.

Bir gün fırsatınız olursa ve dinlenmek isterseniz bir kaç günlüğüne bile olsa, kültür, tarih ve doğa ile iç içe, İmparator Diocletanius’un zamanında keşfettiği ve işaret ettiği Akdeniz’in bu dünyalar güzeli lokasyonunda mutluluk, huzur ve keyif dolu günler geçirmenizi dilerim.