SON DAKİKA
Çevre ve Doğa Cuma 28 Temmuz 2023 15:41

MARMARA DENİZİ'NDEKİ BASKI UNSURLARI CANLI TÜRLERİNİ TEHDİT EDİYOR

Uzmanlar kirlilik, ısınma ve istilacı türlerin artışı gibi faktörlerin Marmara Denizi ekosistemini tehdit ettiği, başta aşırı avlanma olmak üzere insan kaynaklı baskıların denizi kırılgan hale getirdiği uyarısında bulundu.

Marmara Denizi'ndeki baskı unsurları canlı türlerini tehdit ediyor

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü verilerine göre, Marmara Denizi'nin sıcaklık değerlerinde, düzenli ölçümlerin yapıldığı 1984'ten bu yana 2 derecelik artış yaşandı. Isınan deniz suyu, istilacı yabancı türler için yaşam ortamı sağlarken sıcaklığın yanı sıra yıllar içinde bölgede yaşanan nüfus artışı da Marmara Denizi ekosistemi ve deniz canlıları açısından baskı unsurlarından birini oluşturuyor.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye "Denizel İstilacı Yabancı Türlerle Mücadele Projesi" kapsamında yapılan araştırma Marmara Denizi'nde 124 yabancı türün bulunduğunu gösterdi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Su Ürünleri istatistiklerine göre, avcılık yoluyla balık üretiminde son 10 yılın en verimli dönemi, elde edilen 514 bin 755 tonluk balık miktarıyla 2011'de yaşanırken, 2021'de bu sayı 328 bin 165 tona kadar düştü.

Marmara Denizi'ndeki baskı unsurlarının, deniz canlılarına etkisi hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazlı Demirel, Marmara Denizi'nin, Çanakkale ve İstanbul boğazları ile birlikte Türk Boğazlar Sistemi’ni oluşturan önemli bir ekolojik su yolu olduğunu söyledi.

Pelajik (deniz yüzeyine yakın yerlerde yaşayan) balıkların, Akdeniz ve Ege’den Karadeniz’e beslenme amacıyla yaptıkları göçler esnasında burada konakladıklarını ve yumurta bıraktıklarını anlatan Demirel, Marmara Denizi ekosisteminin son 50 yıllık sürede oldukça önemli değişim ve dönüşümler geçirdiğini kaydetti.

Marmara Denizi'nde balıkçılığın 1970’li yıllardan sonra önem kazanmaya başladığına ve büyük pelajik balık stokları olan orkinos, kılıç, kofana, torik gibi balıklar üzerinde bir av baskısı oluştuğuna değinen Demirel, 1990’lı yıllarda kontrolsüz aşırı avcılığın, iklim değişikliğine bağlı deniz suyu sıcaklığının ve kirlilikteki artışın yapılan çalışmalarla ortaya konduğunu, kaybolan ve avcılığı yüzde 80’den fazla düşen balık ve omurgasız türlerinin de bu dönemde yoğunlaştığını belirtti.

- "Biyoçeşitlilik açısından durum kritik seviyede"

Demirel "Kaybolan türler arasında bulunan büyük pelajik avcı türler, ekosistemin dengesinin giderek bozulduğunun bir göstergesidir. Bu geçiş dönemi boyunca avcı türlerin ortamdan çekilmesi, küçük pelajik balıkların ve bentik (deniz dibinde yaşayan) türlerden derin su pembe karidesinin stoklarında artışa neden oldu." dedi.

İklim değişikliğinin deniz suyu sıcaklıkları üzerindeki etkisinin 2010'lardan itibaren ciddi şekilde belirginleştiğine vurgu yapan Demirel, Marmara Denizi için su kalitesi iyileştirme çalışmalarının sonuç verdiğini ancak bozulan besin ağı dengesi, değişen tür kompozisyonu ve devam eden aşırı avlanma nedeniyle, canlı kaynağı ve biyoçeşitlilik açısından durumun kritik seviyelere geldiğini ifade etti.

Demirel, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Denizin ekosisteminin enerji kapasitesi son 30 yılda önemli ölçüde azaldı ve ekosistem, insan kaynaklı baskılara karşı sürekli olarak kırılgan hale geldi. Marmara Denizi’nde günümüzde ticari öneme sahip 48 balık ve 16 kabuklu olmak üzere toplam 64 türün avcılığı yapılıyor. Avcılığı yapılan tür sayısı da yıllar içinde azaldı. Son yıllarda, Marmara Denizi’nde toplam balıkçılığın yüzde 90’ını hamsi, istavritler, sardalya, palamut, lüfer, mezgit, tekir, kefal ve derin su pembe karidesinden oluşan 11 tür oluşturuyor. Bu türler için yapılan stok değerlendirme analizi sonuçlarına göre, mevcut balıkçılık baskısı, sürdürülebilir balıkçılığın devam etmesini sağlayacak değerden çok daha yüksek. Biyokütle değerleri çoğu stok için kritik derecede düşük, yalnızca karides biyokütle açısından iyi durumda ancak üzerindeki balıkçılık baskısı yüksek."

Sardalya hariç tüm stoklar üzerinde yüksek avcılık baskısı tespit edildiğini, özellikle palamut, hamsi, sarıkuyruk istavrit balığı üzerindeki av baskısının çok yüksek olduğuna işaret eden Demirel, "Berlam ve palamut stoklarının kritik biyokütle düzeyinde; tekir, mezgit ve lüfer stoklarının ise tekrar eski haline gelmesi mümkün olmayacak şekilde çökme tehlikesinde olduğu ortaya kondu." diye konuştu.

- "En az 2-3 yerde deniz koruma alanı oluşturulması lazım"

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Marmara Denizi'nde biyoçeşitliliğin balıkçılık düzenlemeleriyle korunabileceğini, her yıl farklı bir uygulama yerine bölgesel, yerel kotalar konularak bunların denetlenmesi ve balıkçılara destek olunması gerektiğini söyledi.

"Marmara Denizi yaşarsa, Akdeniz, Ege ve Karadeniz de yaşar." tespitinde bulunan Öztürk, deniz koruma alanlarının öneminden bahsederek, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Marmara Denizi'nde en az 2-3 yerde deniz koruma alanı oluşturulması lazım. Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilmesi güzel ama yetmez çünkü palejik canlı türlerinin atlama taşları Marmara Adası, Ekinlik Adası ve Avşa Adası'dır. Prens Adaları ise bu biyolojik koridorun başlangıcı olan yerdir. Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale Boğazları kanalıyla bir biyolojik koridor görevi görür. Özel bir ekosistemi olduğu için, bu denizin çok iyi denetlenmesi, korunması ve kuralların iyi konulması gerekir."

- "İstilacı türlerin nüfuslarını kontrol edecek balık kalmadı"

Marmara Denizi'ndeki biyoçeşitliliği tehdit eden unsurlardan olan yabancı istilacı türlerin ekosisteme etkilerinin zamanla görüleceğini vurgulayan Öztürk, "Ekosistemde yabancı istilacı türlere karşı duracak olan kılıç balığı, büyük karagöz, sargoz, orkinos gibi büyük ve dişli balıkları da avladığımız için istilacı türlerin nüfuslarını kontrol edecek balık kalmadı. Onun için daha çok yabancı istilacı türün gelmesi olası. İklim değişikliği nedeniyle deniz suyu sıcaklıklarının ve tuzluluğun artışı bu türler için avantaj." diye konuştu.

Öztürk, şunları kaydetti:

"Marmara Denizi'ni korumak için herkesin eylem birliğine, inanmışlığına ihtiyacımız var, hep birlikte Marmara Denizi'ni konuşmamız lazım. Sadece bilim insanlarının, akademisyenlerin, politikacıların meselesi değil, ulusal bir mesele olması lazım çünkü Marmara Denizi bizim yatak odamız. Kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla, her tarafıyla bizim olan denizimiz."

Muhabir:Gülseli Kenarlı

Redaktor:Ozan Bakır

Yayınlayan:Zafer Akpınar

Detaylar

28.07.2023 15:28Türkiye - İstanbul

5Bülten: ÖzelKategori:Genel Bilim, Teknoloji Etiketler :dosya haber, Marmara Denizi, Marmara Denizi canlıları, Prof. Dr. Bayram Öztürk, Prof. Dr. Nazlı Demirel Erol

Y-31789670

https://haber.aa.com.tr/yayin/31789670

DOSYA HABER - Marmara Denizi'nde rekor sıcaklık bekleniyor

- ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu:

- "Bu yıl tüm dünya denizlerinde sıcaklık rekorları kırılıyor, biz de kendi denizlerimize baktık. Şu anda yüzey suyu sıcaklıklarında çok şiddetli artışlar görüyoruz, bu ağustos muhtemelen hiçbir ağustosta görmediğimiz deniz yüzey suyu sıcaklıklarına ulaşmış olacağız"

- İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cem Gazioğlu:

- "Öncelikli olarak arıtma tesislerinin durmaksızın çok iyi çalıştırılması gerekiyor. Marmara Denizi kapalı bir havza olduğu için her zaman balıkçılık baskısı olan bir yer, özel korunacak bölgelerin alanları ve sayıları artırılmalı"

İSTANBUL (AA) - GÜLSELİ KENARLI - Uzmanlar, Marmara Denizi'ndeki yüzey suyu sıcaklığının, sıcak hava dalgaları sonucunda ağustosta rekor kırmasını bekliyor.

AA'nın Marmara Denizi'ni tehdit eden risk faktörlerini ele aldığı haber dosyasının bu bölümünde, deniz suyu sıcaklıklarındaki artış değerleri ile bu durumun nedenleri, etkileri ve alınabilecek önlemler hakkında uzmanların görüşlerine yer verildi.

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü verilerine göre, Marmara Denizi'nin yüzey suyu sıcaklığı son 39 yılda 2 derece arttı. Marmara'nın deniz yüzey suyu sıcaklığının basen ortalaması değeri, ölçümlerin kaydedilmeye başlandığı 1984'te 24 dereceyken bugün 26 derecenin üzerinde bulunuyor.

Marmara Denizi'nin alt tabaka sularını oluşturan Akdeniz'de yüzey sıcaklığı şu anda 29 derecelerde ölçülürken, üst sularını oluşturan Karadeniz'de de 26 derecelerde gözlemleniyor. Dünya denizlerinin yüzey suyu sıcaklıklarında son 60 yıldaki artış ise ortalama 1-1,5 derece aralığında.

Marmara Denizi'nde ısınmanın nedenleri ve etkileri hakkındaki soruları yanıtlayan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, bu yıl görülen sıcak hava dalgalarının denizlere etkisine dikkati çekti.

Salihoğlu, "Bu yıl tüm dünya denizlerinde sıcaklık rekorları kırılıyor, biz de kendi denizlerimize baktık. Şu anda yüzey suyu sıcaklıklarında çok şiddetli artışlar görüyoruz, bu ağustos muhtemelen hiçbir ağustosta görmediğimiz deniz yüzey suyu sıcaklıklarına ulaşmış olacağız." dedi.

Marmara'da yaz dönemi deniz yüzey sıcaklığının 2010'da rekor kırdığını ve 39 yıllık ortalamanın 1,7-1,8 derece üzerinde artış kaydedildiğini aktaran Salihoğlu, söz konusu rekorun bu yaz geçileceğini, genel olarak sıcaklığın yaz ve kış dönemi ortalamasının üzerine çıkacağını ifade etti.

Marmara Denizi'ndeki ısınmada iklim değişikliğinin rolüne değinen Salihoğlu, şunları söyledi:

"Küresel ısınmanın en fazla etkilediği bölgelerden biri Akdeniz havzası. Türkiye denizlerinde en yüksek artışlar, Karadeniz'in doğusu ile Doğu Akdeniz'de Mersin, İskenderun Körfezi civarında 2-2,5 derece. Marmara Denizi, Akdeniz havzasında olduğu için sıcaklığı artmış durumda. Bir de Karadeniz'den gelen yüzey suyu ile Akdeniz'den gelen ve daha sonra dibe batan yüzey suyuyla birlikte Marmara topyekun ısınmış durumda."

Deniz suyundaki ısınmanın nedeninin sadece iklim değişikliği olmadığını bildiren Salihoğlu, yaptıkları çalışmalarda endüstrinin soğutma sularının denize etkisine baktıklarını, özellikle kıyı ve körfezler gibi kapalı bölgelerde yarım dereceye yakın artışlar gözlemlediklerini, bunun da ciddi bir durum olduğunu kaydetti.

Oksijen azlığı nedeniyle Marmara Denizi'nde biyoçeşitliliğin 25 metreye sıkıştığını, bunun yanında deniz üzerinde birçok baskının da bulunduğunu vurgulayan Salihoğlu, "İklim değişimi, kirlilik, balıkçılık en başta geliyor. Bunun ötesinde istilacı türler, endüstri, kıyısal yapılaşmanın çok yaygın olması etkiliyor. Kıyıları üreme alanı olarak kullanan biyolojik türler çok etkilenmiş durumda. Marmara'nın ekolojisi bizim için bir doğal miras, bu etkilenecek, kültürel miras etkilenecek. Bu denizi temizlemek için yapacağımız yatırımın yanında kayıplarımız çok çok fazla, o yüzden bu yatırımları bir an önce bahaneye sığınmadan yapmamız lazım." diye konuştu.

Marmara Bölgesi'nin çok ciddi bir turizm potansiyeline sahip olduğuna işaret eden Salihoğlu, Marmara Denizi'ndeki kirlilik, müsilaj ve deniz anası sayısındaki artış gibi faktörlerin sadece turizmi etkilemekle kalmayacağını, sosyal yansımalarının da olacağını dile getirdi. Salihoğlu, "Amatör balıkçılığa kadar kaybedeceksiniz. Belki ulaşımı engelleyecek. Alternatif gıda üretiminden faydalanma potansiyelini de kaybedeceğiz." ifadelerini kullandı.

- "Beklentimizin 2-3 derece üzerinde ısınma var"

İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cem Gazioğlu, Marmara'nın sadece etrafındakilerin yönetebileceği bir deniz olmadığını, Akdeniz ve Karadeniz'den gelen iki su kaynağı bulunduğunu belirtti.

Durumu havuz problemine benzeten Gazioğlu, şöyle devam etti:

"Bu iki su kaynağını yönetmek sadece bizim hegemonyamızda olan bir durum değil. Karadeniz'den gelen suyun özelliklerini artık çok iyi kavramamız, tanımlamamız lazım. Beklentimizin 2-3 derece üzerinde ısınma var, Karadeniz artık soğuyamıyor ve bu sıcak su Marmara Denizi'ne gelerek yüzeyde ısınmaya sebep oluyor. Aşağıdaki Akdeniz suyunda bir ısınma görmedik."

Marmara'ya Akdeniz'den alt akıntıyla gelen suyun sürecinin çok hızlı olduğunu ve 3-6 ay içerisinde molekül bazında denizi terk ettiğini anlatan Gazioğlu, "Akdeniz suyunun Marmara'yı beslemesi geçerli bir şey ama su oksijen açısından zengin olsa da Çanakkale Boğazı'ndan girdikten sonra oksijenini tükete tükete buralara geliyor. Beslemeden ziyade Marmara'yı korumamız daha iyi olur diye düşünüyorum." dedi.

Gazioğlu, Marmara Denizi'nin korunması için şu tavsiyelerde bulundu:

"Öncelikli olarak arıtma tesislerinin durmaksızın çok iyi çalıştırılması gerekiyor. Marmara Denizi kapalı bir havza olduğu için her zaman balıkçılık baskısı olan bir yer, özel korunacak bölgelerin alanları ve sayıları artırılmalı. Bu aynı zamanda küçük balıkçıyı koruyacak bir uygulama olacaktır. Endüstriyel balıkçılık çok güçlü, bu amatör ve aile balıkçılığını baskılıyor. Endüstriyel balıkçılığın, belli alanlarda sınırlandırılması gerekebilir. Bazı türler için tarih genişletilmeli, bazı bölgelerde de alan kısıtlamaları genişletilmeli."

Muhabir:Gülseli Kenarlı

Redaktor:Ozan Bakır

Yayınlayan:Esra Altınmakas

Detaylar

27.07.2023 11:04Türkiye - İstanbul

5Bülten: Çevre Özel InternetKategori:Genel Bilim, Teknoloji Etiketler :dosya haber, İklim değişikliği, küresel ısınma, Marmara Denizi, Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Prof. Dr. Cem Gazioğlu

Y-31777377

https://haber.aa.com.tr/yayin/31777377

Kirlilik baskısıyla oksijeni azalan Marmara Denizi alarm veriyor

- ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yücel:

- "Son durumda Doğu Marmara'da dip suları neredeyse oksijensiz. Son yıllarda oksijensizleşme giderek yüzeye doğru dayanmış durumda ve oksijen seviyesi 25-30 metreden sonra litrede 2 miligramın altında"

- ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu:

- "Kirliliği bugün yarıya indirsek, Akdeniz'den gelen ve Marmara'yı besleyen suyun, oksijen seviyelerini 5-6 yıl içinde bizim hedeflediğimiz seviyenin üzerine çıkaracağını görüyoruz. Akdeniz'den gelen su kısılırsa ya da kirlilik artarsa Marmara için bir felaket olur. "

İSTANBUL (AA) - GÜLSELİ KENARLI - Uzmanlar, Marmara Denizi'nin dibindeki oksijensiz tabakanın giderek yüzeye doğru dayandığı, artan kirliliğin önlenememesinin Marmara Denizi için bir felaket olacağı uyarısında bulundu.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü'nün verilerine göre Marmara Denizi'nde, Karadeniz suyunun bulunduğu ilk 30 metrelik tabakada oksijen değeri litrede 8-9 miligram olarak ölçülürken, 30 metreden itibaren başlayan Akdeniz suyunda 1 ila 2 miligrama, denizin tabanından itibaren 300 metreye kadarki tabakada ise 1 miligramın altına düşüyor.

ODTÜ'nün Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile yürüttüğü Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) Projesinin Doğu Marmara'daki Çınarcık Çukuru'nun derin suları için derlediği uzun yıllar verilerine göre, 1980'lerde litrede 2 miligramın üstünde seyreden oksijen değerleri, bugün litrede 0,5 miligramın altına inmiş durumda.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yücel, oksijenin belli bir sıcaklık ve tuzluluk düzeyinde daha az miktarda çözündüğünü, özellikle dip sulardaki oksijenin, son 30-35 yılda eşik değerlerin altına indiğini söyledi.

Yücel, "Son durumda Doğu Marmara'da dip suları neredeyse oksijensiz. Son yıllarda oksijensizleşme giderek yüzeye doğru dayanmış durumda ve oksijen seviyesi 25-30 metreden sonra litrede 2 miligramın altında." dedi.

Deniz suyundaki oksijen değerinin litrede 2 miligramın altına düşmesinin, ticari balık türlerinin çoğunun bu suda yaşayamayacağı ve kaçacağı anlamına geldiğini vurgulayan Yücel, oksijene sadece balıkların değil, solunum yapan, besin zincirinde önemli yeri olan zooplanktonların da ihtiyacı olduğunu ve bunların yaşam alanlarının küçüldüğünü kaydetti.

Marmara'ya ait canlıların veya burayı göç yolu olarak kullanan türlerin habitat alanlarının da çok daraldığı tespitini paylaşan Yücel, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Oksijen azlığının sebebi her şeyden önce kirlilik. Zararlı alg patlamaları ile kirlilik iç içe geçiyor ve oksijen azlığı da daha fazla kirlilik oluşturuyor. Bu yolun sonu; kötü kokan, yüzerken kolunuzu bile göremeyeceğiniz, renk değişimlerinin olduğu, enfeksiyona yol açabilecek müsilaj tabakaları gibi çürümeye başlamış organik tabakalar olabilir. Değişim hala sürüyor ve bu değişimin sonu maalesef saydığımız şeyler. Kirliliğin boyutu Karadeniz'in en az 2 katı. Sistem sürekli bunu içinde biriktiriyor, bu birikim içeride dönüyor ve yeni alg patlamalarını destekliyor."

Oksijen azalmasının hidrojen sülfür oluşumuna neden olacağına dikkati çeken Yücel, "Hidrojen sülfür her şeyden önce ölüm anlamına geliyor. Bu, artık denizin bozulmasının son noktası. Kötü koku, balık çiftlileri gibi denizdeki ekonomik aktivitelerin zarar görmesi, denizden elde ettiğimiz birçok servisin kaybı anlamına gelir. Turizmden akuakültüre kadar her şey etkilenir, biter." ifadelerini kullandı.

- "İklim değişikliği baskısı çok şiddetli hissedilmekte"

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Marmara Denizi'nin fiziksel ve ekolojik olarak birbirinden çok farklı olan Akdeniz ve Karadeniz sularının geçiş noktası olması ile sosyoekonomik açıdan çok önemli olduğunu belirtti.

Konumu ve yapısı itibariyle hassas olarak nitelendirdiği Marmara Denizi'nde tarih boyunca çok fazla insan baskısı yaşandığını, bu baskıların da giderek arttığını bildiren Salihoğlu, "En yüksek olanlar, kirlilik ve balıkçılık baskısı. İklim değişikliği baskısı da çok yoğun, bu zaten global bir baskı ve Marmara'da da çok şiddetli hissedilmekte." diye konuştu.

Marmara Denizi'nde Karadeniz'in etkilerinin çok fazla görüldüğünü dile getiren Salihoğlu, Tuna Nehri'nden gelen kirliliğin kontrol altına alınmasıyla bu baskının azaldığını, buna karşılık denizi çevreleyen şehirlerin baskısının çok arttığını aktardı.

Salihoğlu, şöyle devam etti:

"Bunun sonucunda da Marmara hasta bir denize dönüşmüş. 25 metrenin altında, oksijen, canlı yaşamına el vermiyor. Şu anda neredeyse anoksik olmuş. Bu da denizde yaz koşullarının çok kötü geçeceğine işaret ediyor. Oksijen, 28 metredeki bir tabakada sıfırlanmış, yukarıdaki oksijenli tabakanın hemen altında belli ki ciddi bir organik birikim var ve bu çürüyerek oksijeni sıfırlamış. Derinlerde oksijen biraz artarak hipoksik seviyelere tekrar çıkıyor. Kirliliği bugün yarıya indirsek, Akdeniz'den gelen ve Marmara'yı besleyen suyun, oksijen seviyelerini 5-6 yıl içinde bizim hedeflediğimiz, en azından o hipoksik seviyenin üzerine çıkaracağını görüyoruz. Akdeniz'den gelen su kısılırsa ya da kirliliği artarsa Marmara için bir felaket olur. Giderek hızla Karadeniz'e döner."

Yaşanabilecek en kötü senaryonun gerçekleşmemesi için tüm arıtma sistemlerinin bir an önce ileri arıtmaya geçmesi ve denize akan 11 nehrin temizlenmesi gerektiğinin altını çizen Salihoğlu, "Marmara'ya akan nehirler çok kirli, Susurluk Havzası'ndan çok ciddi bir kirlilik girdisi var. Bunlar artarsa artık Marmara ölü bir denize dönebilir. Şu anda kötü durumda, çok daha kötü bir noktaya geçmeyiz diye umuyorum." ifadelerini kullandı.

Kirliliğe karşı önlem alınmaması halinde müsilaj, denizanası sayısında artış ve toksik gazlar çıkaran zararlı alg patlamaları gibi olayların daha fazla yaşanacağı uyarısında bulunan Salihoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Denizlerin bize sağladığı 2 tür servis var. Birisi doğrudan paraya dönüşen, denizden gıda elde etmek. Diğeri de doğrudan markette yeri olmayan ancak çok ciddi bir ekonomik sosyal karşılığı olan oksijen ve sağlık. Bu servisleri kaybediyoruz artık. Denizlerin absorbe ettiği karbondioksit düşüyor, ürettiği oksijen azalıyor. Belki rahatsız edici zehirli gazlar üretmeye başlayacak."

ABONE OL