SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 29 Mart 2021 02:00

LATİN MÜZİKLERİNİN ŞEHRİ - TRİNİDAD

Küba halkının dünyadaki en mutlu halklardan biri olduğunu biliyor muydunuz?

Latin müziklerinin şehri - Trinidad

Deniz DİKMEN


Çok fakir bir ülke olmasına rağmen yapılan uluslararası araştırmalarda Küba’ da halkın yapmış olduğu resimlerin daima çok renkli, neşeli, pozitif olduğunu ve çok mutlu mesajlar ve ifadeler içerdiği tespit edilmiş. Olumsuz, depresif, karanlık ögelere hiç rastlanmamış.

Gerçekten Küba’ya gittiğimizde en çok dikkatimi çeken 

1. Çok ciddi bir fakirliğe rağmen insanların çok bakımlı ve kıyafetlerin ne kadar temiz oluşuydu.

2. Çok güler yüzlü olmalarıydı. Bembeyaz dişleriyle hep tertemiz bir gülüşleri vardı.

3. Naiflikleri, doğallıkları, gönüllerinin temizliği çok çarpıcıydı. Bambaşka bir diyardı Küba. 

Burada ise size ülkenin 500 yıldan fazla geçmişi olan ve kanımca en güzel şehri UNESCO Dünya mirası olarak taçlanmış Trinidad şehrini anlatmak istiyorum.

trinidat-2

10 bin km’lik mesafe

Bu kez İstanbul’dan yaklaşık on bin kilometre mesafedeki Küba adasına Havana’ ya uçuyoruz.  Burası Karayip Deniz’inde Amerika Birleşik Devletler’ ine sadece 150 kilometre uzaklıkta ama tarihiyle, insanlarıyla, kültürüyle çok merak edilen farklı bir ada.

Bugün size anlatacağım bu şehre gitmek için, Havana’dan aracımızla yola çıkarak yaklaşık 315 km batısında ve adanın diğer ucunda bulunan Trinidad şehrine varıyoruz. Ilık ılık esen tatlı bir rüzgar var. Yollar çok enteresan eski tek katlı rengarenk minik  Küba evleri ve her evin önünde mutlaka terasında birer sallanan sandalye var. Yollar ilkel ve kısmen biraz zor. Her yerde Fidel Castro ve yoldaşlarına ve Küba devrimine ait yazılar, pankartlar, heykeller var. Yollar sessiz sedasız, az insan görüyoruz sokaklarda. Doğa ise inanılmaz güzel yüzlerce çeşit palmiye ağacı, mango ve muz ağaçları, tropikal çiçekler, masmavi bir gökyüzü ve pırıl pırıl bir hava bize eşlik ediyor. Küçük bir not daha eklemek istiyorum. Küba’da hiç zehirli hayvan yok. 

trinidat-3

Başka bir çağ

Burada bambaşka bir çağ yaşanıyor sanki.  Otelimiz deniz kenarında ve gelir gelmez yol yorgunluğumuzu kendimizi denize atarak çıkarmaya çalışıyoruz. Deniz beni çok şaşırttı. Hayatta hiç bu kadar sıcak bir denize girmemiştim.

Otel odamızda ise küçük bir misafir bizi bekliyordu.  Denize karşı giriş katında kaldığımız için odamızın içine büyük bir yengeç gelip yerleşmiş. Onu yakalayıp ait olduğu yere, denize, geri götürüyoruz.

Ertesi gün ilk iş olarak meşhur, Trinidad şehir merkezindeki Plaza Major meydanına gidiyoruz. Bir tarihi kent bu kadar mı güzel olur. Beklentimizin çok üstünde bir güzellikle karşılaşıyoruz.  500 yıllık tarihi kent aynen orijinal haliyle karşımızda duruyor. Üstelik şansımıza 500 üncü yıl  kutlamaları sebebiyle her yer rengarenk boyanmış, bakımı yapılmış tertemiz olmuş. Trinidad’daki renkli bu eski evler genellikle 16’ncı ile 19’uncu yüzyılın arasında yapılmış ağırlıklı sarı, yeşil, mavi ve pembe renklerde boyanmış tek katlı evler.

O dönemde Afrika’dan İspanyol ve İngilizler tarafından yaklaşık 600 bin insan Küba ya getirilip köle olarak çevredeki yaklaşık  75 şeker kamışı tarlasında çalıştırılmış ve kölelik sayesinde şeker kamışı, tütün üretimi ve ticareti sayesinde burada yaşayan tüccarlar çok zenginleşmiş ve şehir çok gelişmiş.

Kızıl renkte kiremitleriyle koloniyal tipi evler ve zamanın teraslı mansiyoner evleri, uzun çan kulesi ve şehir meydanı zamanla buranın simgeleri haline gelmiş. Eski köle tüccarların villaları ise bugün sanat galerileri olarak görev yapıyor.

Arnavut kaldırımı tipindeki taş döşemeli bu eski sokaklarda yürürken küçücük arada kalan dükkancıklarda ya meyve ya da ufak tefek turistik eşyaların satıldığını görüyoruz.

Her bir köşe başında Küba’nın simgelerinden olan,  1950’lerin Chevrolet, Buick, Ford Falcon, Plymouth gibi şahane Amerikan araçları duruyor. Yerel halk belirli gölgelik yerlerde kümelenmiş, oradaki insanlar ya oyun oynuyor, ya da camı olmayan pencerelerden dışarıyı seyrediyor.

trinidat-1

Hayat yavaş akıyor

Arada çok sade, çok mütevazı okul binaların veya halkın evlerinin içini görebiliyoruz. Çünkü pencereler, kapılar açık. İnsanların bir çekincesi yok. Bazı turistler dayanamayıp evlerin içine bile giriyorlar. Evler çok gel bana der gibi güzel tertemiz. 

Şunu da fark ediyoruz ki, hayat burada yavaş akıyor. Şehrin her bir köşesinden hafif hafif rumba, salsa, samba gibi canlı müzik sesleri geliyor. Sokaklarda müzik yapan dans eden yerliler aralarına turistleri de alıp değişik bir eğlence yaşatıyorlar çevredekilere.

Ama bunun yanında insanların yüzündeki çizgiler sanki yüzyıllarca burada yaşanan dramları da anlatıyor.  Uzun seneler Afrika kıtasından gelen insanların burada şeker kamışı tarlalarında köle olarak çalıştırılması, eski İspanyol himayesindeki sömürge düzeni, devrim döneminde yaşanan siyasi olaylar yaşamışlar ama her şeye rağmen bugün huzurlular, mutlular.

Sıcaktan biraz soluklanmak için küçük bir bahçesi olan bir kafeteryaya giriyoruz. Hazırladığı buraya has Chanchanchara içeceği ile meşhur. Minik terrakotta bardaklarda Limon, Rom ve Bal karışımı içeceğin tadına bakarken küçük bir grup bahçede tatlı tatlı Küba müziği çalıyor.  Anlattığım gibi zaten burada sanki hayatın içinde fonda müzik var gibi. Dostlarla ve yerel halkla sohbet çok güzel. Ortam da nefis.

Daha sonra, karnımız acıkıyor. Hemen  yakındaki küçük bir aile işletmesi olan restorana gidiyoruz . Burada da aynı şekilde 3 müzisyen bembeyaz kıyafetleri ile pencere kenarında yerini almış ve ortamı Güney Amerika ritimleri ile süslüyor. Flüt çalan kız aynı zamanda masalar arasında dans da ediyor. 

Tur ile gezen müşteriler için hazırlanan küçük açık büfeden yiyeceklerimizi alıp bu pırıl pırıl mekanda keyifle yemeğimizi yiyoruz. Kırmızı et , balık, deniz ürünleri , patates ve salata var. Menü mütevazı sayılır ama çok lezziz ve fazlasıyla yeterli. Bu harika müzik ve ambiyans eşliğinde zaten yemek yemek çok büyük bir ayrıcalık.

Trinidad şehri ve yakınında bulunan ve bugün artık kullanılmayan ve daha çok bir turistik tesis işlevi gören şeker kamışı tesisleri 1988 senesinden beri bir UNESCO Dünya mirası eseri olarak kabul ediliyor ve Trinidad şehri Kuzey Amerika küresinin en iyi korunmuş eski şehri sayılıyor.

trinidat-4

Ezgiler kulağımda

Ezgiler aklımda Küba günlerimizi hala hatırlıyorum.

Sanırım Küba’nın bu hallerine son tanıklık eden kişilerdeniz çünkü daha sonra Amerika Birleşik Devletlerin sınırlarını Küba’ya açması ve Küba lideri Fidel Kastro’nun ölümü ile birlikte hayat hızla değişmeye, modernleşmeye başladı.

Şu bir gerçek ki, bu çok özel olan Küba hatıralarımı hiç bir zaman unutmam mümkün değil. Umarım siz de bir gün gidip bana hak verirsiniz. Hep mutlu olun.