SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 09 Mayıs 2022 02:00

İLKBAHARDA FRANSIZ RİVİERASI

Mayıs ayı deyince Fransız Rivierası'nda Camargue'dan başlayarak Menton kentine kadar yaptığımız harika bir yolculuk aklıma gelir. Bu rotamız yaklaşık 550 kilometre uzunlukta ve Fransızların "Cote d' Azur" yani "azür mavisi kıyılar" diye tabir ettikleri Fransa'nın güney sahil kesimi

İlkbaharda Fransız Rivierası

Mayıs ayı gelince eminim benim gibi sizin de içiniz kıpır kıpır oluyordur ve bu şahane mevsimde, doğanın uyanışını seyretmek için yollara dökülmek istiyorsunuzdur.

Mayıs ayı deyince Fransız Rivierası’nda Camargue’dan başlayarak Menton kentine kadar yaptığımız harika bir yolculuk aklıma gelir. Bu rotamız yaklaşık 550 kilometre uzunlukta ve Fransızların “Cote d’ Azur” yani “azür mavisi kıyılar” diye tabir ettikleri Fransa’nın güney sahil kesimi. Gelin size bu güzel rota boyunca gördüklerimizi paylaşayım.

Bu ilkbahar yolculuğumuza Marsilya’dan başlıyoruz. Kiralık aracımızı havalimanında teslim aldığımız gibi yaklaşık yüz kilometre batıda bulunan Camargue Ulusal Park’ına gidiyoruz.

Camargue Avrupa’nın en büyük nehir deltası ve Küçük Rhone ve Büyük Rhone Nehirleri arasında bulunuyor. Burada muhteşem bir doğa bizi bekliyor ve burası gerçekten çok özel bir coğrafya diyebilirim.

riviera-3

Koruma altında park

Camargue bölgesi yaklaşık sekiz yüz yirmi kilometre karelik bir alanı kapsıyor ve 1970'lerden beri koruma altında olan bir Ulusal Park. Binlerce yıldır insanlar hayvanları ile birlikte burada yaşıyorlar.

Bölge yüzlerce lagünden oluşan dümdüz sazlık bir bölge ve çevrede sadece bir kaç minik köy var.

Camargue bölgesi bembeyaz atları ve heybetli sığırları ile çok meşhur ve yolumuz boyunca çiftliklerin önünde bu atlara ve sığırlara denk geliyoruz. Hava muhteşem. Masmavi bir gökyüzü ve küçük beyaz şirin bulutlar bize eşlik ediyor. Uzaktan Akdeniz’in esintisi ve tuzlu deniz kokusu burnumuza geliyor.

Camargue bölgesi ayrıca dört yüzden fazla kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Bunların içinde büyük flamingolar da bulunuyor. Bu nedenle gözümüzde sürekli havada uçuşan kuşlarda.

Bizim gittiğimiz gün deniz kenarındaki  “Saint Maries de la Mer” kasabasına uğruyoruz ve inanılmaz bir kalabalık bizi karşılıyor. Bugün şansımıza meğer “Camargue Festivali” var ve çingene ve binici kostümleri ile yerel halk süslenmiş Camargue atları , koyunları ve boğaları ile birlikte festivale katılıyor.

Rengarenk bir şenlikte bölge halkı kutlamalarda bulunup eğleniyor. Doğa ise tüm ihtişamı ile bu topluluğa eşlik ediyor.

Biz de festivalin coşkusuyla etkinliklere katılıp, bu özel deltada şahane bir tekne turuna çıkıyoruz. Tekne seyahati esnasında önünden geçtiğimiz bazı çiftliklerde çobanların at üstünde sergiledikleri şovları da seyrediyoruz. 

Akşam ise Marsilya‘da konaklıyoruz. 

rivciera-4

Saint Tropez’e yolculuk

Ertesi gün Akdeniz kıyısından Saint Tropez’e doğru yola koyuluyoruz. Hava nefis . Biz sahil yolundan tek tek buradaki köyleri, kasabaları gezerek ve denizi seyrederek gidiyoruz. Oysa kuzeyde bulunan büyük otoyoldan istediğiniz sahil kentlerine çok daha hızlı ulaşım da sağlayabiliriz ama seçmiyoruz.

Yolumuz boyunca her yerde ilkbaharın nefis çiçekleri açıyor. Gelincikler, lavantalar, papatyalar, rengarenk güller, zambaklar, çeşit çeşitler. Sarılar, morlar, pembeler, beyazlar, kırmızılar, her renkten çiçek var.

Yollar henüz tenha çünkü Fransa’da daha yaz tatili başlamadı ancak yaz kış burada oturan Fransızlar var. Yolumuzun üstünde bazı bölgelerde kermeslere veya pazarlara denk geliyoruz ve hemen aracımızdan inip bir keşif yapıyoruz. Akşamüstü Saint Tropez‘ye vardığımızda deniz kıyısındaki butik otelimize yerleşiyoruz.

Saint Tropez çok keyifli bir deniz kenti. Yat limanı, butikler, kafeler, eski dar sokaklar, hepsi  nefis ama her şey biraz da pahalı.

Sabah deniz kıyısına bakan bahçemizde güzel bir kahvaltının ardından tekrar yolumuza devam ediyoruz . Frejus, Saint Raphael ve Plage d’Agay ‘dan geçiyoruz . Yolumuzun ne kadar keyifli bir güzergah olduğunu anlatamam. Akdeniz’in muhteşem esintisi ve kokusu da bize yol boyu eşlik ediyor. Buraların en güzel yanı tüm sahillerin çok temiz ve halka açık olması ve dilediğiniz her yerden denize girebiliyor olmanız.

Akşamüstü ise meşhur Cannes kentine varıyoruz. Burası da elbette harika bir lokasyon. Zaman zaman buraya film festivaline geldiğimiz olmuştur. Cannes Film Festivali’nin yapıldığı bina ve kırmızı halısı uzaktan parlıyor. Tam karşısındaki bir kafeye oturup hem kahvelerimizi yudumluyoruz hem bu festival alanındaki anılarımızı tazeliyoruz. O gün elbette Cannes‘ın keyfini çıkarıyoruz.

riviera-1

Antibes’e gidiyoruz

Ertesi gün yolumuza devam edip Antibes’e gidiyoruz.

Antibes’te Picasso Müzesi, eski şehir merkezi, Antibes Kalesi ve çevredeki plajlar çok keyifli. Gezilecek görülecek çok yer var. Minik dükkanları karış karış geziyoruz, güneşli sempatik bir mekan bulup denize karşı oraya has meşhur dondurmalarımızı yiyoruz. Anlayacağınız, gün boyu Güney Fransa’da olmanın harikulade keyfini yaşıyoruz.

Bir sonraki gün ise Nice şehrine gitmek için yola çıkıyoruz.

Nice elbette çok farklı ve güzel bir kent. Burası Güney Fransa’nın en önemli turizm merkezi ve çok şık bir şehir. Nice şehrin plajı büyük doğal bir plaj ama en güzeli gerçekten plajda oturduğunuzda Akdeniz'in o harika azür mavisini seyrediyor olmanız.  Şehir müzeleri, meydanları, heykelleri, ihtişamlı otelleri, lavanta ve sabun satan o yerel şık pazarları, dükkanları, limanı o şirin tekneleri ile görmeye çok değer bir yer. Yürümeyi sever misiniz bilmem ama biz sokaklarda kayboluyoruz. Balkonlarda o meşhur çizgili tenteler gözümüze çarpıyor. Şehrin ambiyansı çok güzel.

Geceyi Nice'te geçiriyoruz ve ertesi gün belki de bu rotada benim en çok sevdiğim bölüme geliyoruz.

Villefranche Sur Mer kuşkusuz Güney Fransa’nın en güzel koylarından birisi ve biz de dayanamayıp buradan denize girmeye karar veriyoruz. Yorulunca o güzelim koydaki balık lokantalarında leziz deniz ürünlerinden tadıyoruz. Ardından Saint Jean Cap Ferrat Yarımadası’nda bir tur atıp buradaki muazzam villaları ve bahçelerini hayranlıkla geziyoruz. Tam yarımadanın ucundan muhteşem bir deniz manzarası var. Buralarda yaşamak herhalde insanın ömrüne ömür katar, o kadar güzel diyebilirim. Bakımlı ve çok zengin villaların mimarisi, eksantrik bahçeleri, havuzları, süslemeleri, çiçekleri inanılmaz etkileyici. 

riviera-2

En şirin dağ köyü

Akşamüstü ise buranın en şirin dağ köyü olan Eze’ye çıkıyoruz. Yol boyunca dağa tırmanırken yine bambaşka muhteşem deniz manzaralarına şahit oluyoruz. Eze köyü ortaçağ döneminden kalma yeşillikler içerisinde şahane bir lokasyon. Bütün evler birer taş bina, yollar Arnavut kaldırımı. Eze’nin küçük bir kilisesi var. Köy ise bir kartal yuvası gibi dağın en tepesinde ve dolayısı ile tüm koya hakim bir pozisyonda.

Buraya mutlaka biraz vakit ayırmanızı ve köyün tepesinde bulunan Chevre D’Or yani Altın Keçi Restoranın balkonunda bir kahve içmenizi veya bir yemek yiyip bu taş evden bu harikulade manzarayı seyretmenizi isterim. Çok seveceksiniz.

Vaktiniz olursa mutlaka buranın ‘Jardin Exotique’ adındaki botanik bahçesini de ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Günümüzü gün batımında Cap d’Ail isminde gene çok güzel bir koyda bitiriyoruz.

Ertesi gün ise Monako’ ya gitmek için yola koyuluyoruz. Monako’ya girdiğimizde bir sürpriz ile karşılaşıyoruz.  F 1 araba yarışları var. Her yer süslenmiş, insanlar teknelerinden, evlerinden, otellerinden, localardan, her yerden yarışı takip edip hoşça vakit geçiriyorlar. Monte Carlo Casino çok kalabalık ve insanlar terasındaki özel partide. Yüksek sesle müzik çalıyor ve yarış arabaların sesi o müzik ile yarışıyor geliyor.

Yarıştan sonra Grimaldi Hanedanı’na ait Grimaldi Tepesi’ne çıkıyoruz. Grimaldi Sarayı, St Nicholas Katedrali, Oşinografi Müzesi ziyaret ettiğimiz yerler arasında.

Güneşi Monako’da batırdıktan sonra bu güzergahtaki son durağımız Menton’a geçiyoruz.

Burası İtalyan sınırına çok yakın ve hemen denizin taşlı sahil kenarında özel bir otel var.

Burası eskiden Monako Prensliğine ait bir yazlıktı fakat bugün otel olarak kullanılıyor. Bazı odalarda hala eski dolap kapakları, eski duvar kağıtları var ve benim için çok etkileyici. İşte rotamızın son gününü bu özel otelde konaklıyoruz.

Muhteşem bir yolculuktu ama kesinlikle doyumu olmaz. Burada anlatamadığım o kadar çok detay var ki. Umarım sizde mutlaka bir gün bu rotayı deneyimler ve tüm o güzelliklere şahit olursunuz.

Ben de o nefis azür mavisi koyları, minik kasabaları, dağ köyleri ve o muhteşem Akdeniz coğrafyasını bir gün tekrar görebilmeyi hayal ediyorum...