SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 24 Ocak 2022 02:54

HİNDİSTAN'A AÇILAN KAPI MUMBAİ

2008 senesinde 8 dalda Oscar ödülü kazanan ve dünya çapında büyük ses getiren Bollywood yapımı "Slumdog Millionaire" filmini büyük bir olasılıkla birçoğunuz izlemiştir sanırım. Sizi Bollywood endüstrisinin doğduğu ve bu filmin de çekildiği bu inanılmaz kente götürmemi ister misiniz?

Hindistan'a açılan kapı  Mumbai

Deniz DİKMEN

Hindistan’dan bahsederken aslında buranın başlı başına inanılmaz kendine has bir ekosistem olduğunu bilmek lazım.Hindistan’ı ben her zaman koca bir kazana benzetirim - mesela içinde aşure pişen koca bir kazan gibi, içinde yok yok .

İçinde Çin’den sonra en büyük ikinci nüfusa sahip olduğu 1.4 milyar insan, dört yüzden fazla dil ve lehçe, Hinduizm, Budizm, Hristiyanlık, İslam ve Musevilik gibi tüm dünya dinleri ve birçok tanınan ve tanınmayan tarikat, binlerce etnik grup ve kabile var. Kısaca Hindistan gerçekten dibi olmayan dev bir kuyu gibi, bir ülkeden çok aslında bir kıta.

Bu yazımda size Hindistan’ın en önemli metropollerinden Mumbai kentinden bahsedeceğim.

mumbai-2

Mumbai adı nereden geliyor?

Bu şehir güneybatı Hindistan’daki Maharashtra eyaletinin başkenti olup yirmi milyon nüfusa sahip kalabalık bir kent. Mumbai başkent Delhi ‘den sonra ülkenin ekonomik büyümesinde ve özellikle matematik, astronomi, mimarlık, edebiyat, müzik ve sanat dallarında çok etkin bir yere sahip.

Mumbai çoğunlukla eski ismi “Bombay” olarak daha çok bilinir aslında fakat bu ismi zamanında İngilizler kente verdiği için 1995 senesinde Hint hükümeti bu tarihi koloniyal izi silip kente kendi kültürlerine daha uygun olan “Mumbai” ismini vermişlerdir.

Mumbai aslında asırlarca Hindistan’ın dünyaya ve dünyanın da Hindistan’a açıldığı bir kapı olmuştur.

Süveyş Kanalı’nın etkisi

Örneğin 1498 senesinde Portekizli denizci ve kaşif Vasco de Gama’nın Hint anakarasını Mumbai’den keşfetmesi ve Portekiz kolonisi haline getirmesi dünya tarihini etkilemiştir.

1858 - 1947 senesi arasında ise ülke Birleşik Krallığa bağlı bir koloni olarak İngiliz idare sistemi ile yönetilmiştir ve günümüze kadar İngilizce dil olarak Resmi Hint dilin haricinde en çok kullanılan dil olarak yaşamaya devam etmiştir.

1869 senesinde Süveyş Kanalın açılmasıyla birlikte Mumbai’den İngiltere’ye ve diğer Avrupa ülkelerine ticaret yolları ciddi biçimde kısaldığından ticaretin önü açılmış ve bu da Hindistan‘a büyük bir ekonomik hareketlilik kazandırmıştır.

2000’li yıllarda Mumbai ise Hindistan’ın önemli bir güç merkezi haline gelmiş ve finans, otomobil, tekstil, kuyum, teknoloji, film, sağlık ve hizmet sektörlerinde büyük bir ivme kazanıp dünya sahnelerine yerleşmiştir. Mumbai artık dünya çapında en zengin şehirlerinden biridir hatta dünyanın en pahalı emlaki da Mumbai kentinde bulunur.

mumbai-1

Gate of India

Mumbai’ya vardığımızda bu nedenle ilk durağımız “Gate of India” dedikleri Mumbai kapısı oluyor.  Yirmi altı metre yükseklikteki bu harika Hint mimarisi ile inşa edilmiş kapı 1913 senesinde İngiliz kralı V.George’un bu noktadan Hindistan’a ayak basmasının anısına yapılan bir kapıdır. Bu meydan bir çok tarihi seremoniye ev sahipliği yapmıştır.

İşin ilginç yanı aynı kapıdan 1948 senesinde Hindistan bağımsızlığına kavuştuğunda son İngiliz askeri birlikleri Hindistan’dan uğurlamıştır.

Bu tarihi kapının yanında ise bu meydanla çok güzel bir bütünlük sağlayan Tac Mahal oteli bulunur.

Tac Mahal

Yirminci yüzyılın sonlarında bu muhteşem otel Jamshedji Tata tarafından Mumbai kentin ihtişamına yakışır diye Mumbai’ye hediye edilmiştir ve bundan sonra “Jewel of the Sea” yani denizin mücevheri olarak anılmaya başlanmıştır. Bir rivayete göre Tata bu majestik oteli İngilizlerin Watsons oteline karşı bir meydan okuma olarak yaptırmıştır çünkü Hintlilerin İngiliz otellerine girişine o dönemde çok kısıtlı olarak müsaade ediliyordu.

Taç Mahal oteli zaman içinde çok tarihi olaylara sahne olmuştur. Birinci dünya savaşında otel altı yüz yataklı bir hastaneye çevrilmiştir. 1948 senesinde ise Hindistan bağımsızlığına kavuştuğunda ilk tarihi bağımsızlık konuşması bu otelde yapılmıştır. 2008 senesinde ise otel çok kanlı bir terör saldırısına uğramış ve 167 kişi bu saldırıda hayatını kaybetmişti. İki yıl sonra otel tekrar açılmış ve otelde kalan ilk yabancı misafirlerin başında Barack Obama gelmişti.

Obama otelin terasında yaptığı konuşmada Taç Mahal otelin Hint halkının zorluklarını yenen gücünü temsil ettiğini vurgulamıştı.

mumbai-3

Prince of Wales Müzesi

Gate of India ve Taç Mahal otelin bulunduğu meydana çok yakın mesafede Chhatrapati Shivaji Maharaj Vastu Sangrahalaya veya diğer adıyla Prince of Wales Müzesi bulunur.

Mumbai ’ye giderseniz mutlaka bu müzeyi de ziyaret etmenizi tavsiye ederim .Hint mitolojisinin çok kıymetli heykellerini ve Hint tarihini anlatan müthiş resimlerini burada görebilirsiniz .Müze bahçesinde dinlenen buddha heykeli ile de çok keyifli bir mekan.

Hazır bu bölgeye gelmişken meydanda bulunan yerel teknelere binip muhakkak Elephanta Mağaralarına da gitmelisiniz.

Bu tarihi mağaralar Mumbai’dan yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta Umman Denizindeki Elepant İsland adasında bulunur ve 1987 senesinde Unesco Dünya Mirası olarak kabul edilmiştir. Mağaralar milattan önce besinci ve altıncı yüzyılda kayalara oyularak ve Hint mitolojisine ait heykellerle bezenerek Shiva tanrısına adanmış bir tapınağa dönüştürülmüştür.

Mağaralara ulaşmak için önce limandaki yolda ineklerin ve keçilerin ve satıcıların arasından kendinize bir yol bulmanız gerekiyor. Ardından bir pazarın içinden ve etrafınızda zıplayan ve sizden bir yiyecek veya üstünüzdeki bir eşyayı almaya çalışan maymunların arasından epeyce bir basamak tırmanarak mağaralara varmanız gerekiyor.

mumbai-4

Mağaradaki heykeller

Özellikle sıcak aylarda bu yürüyüş biraz zorlu olabiliyor fakat yukarıda mağaraları ve oradaki mağaranın içindeki heykelleri gördüğünüzde tüm yorgunluğunuza değiyor. Dönüş yolunda ise  buradaki nefis ve serinletici taze meyve sularından içtiğinizde tüm yorgunluğunuz gidiyor.

Akşamüstü anakaraya döndükten sonra ise biz bir de Dhavari’ye gitmeye karar veriyoruz.

Yoğun ve çok kaotik bir trafiğin ve korna seslerin arasından Asya kıtasının en büyük kenar mahallesine ve “Slumdog Millionaire” filminin de çekildiği yere Dhavari’ye varıyoruz. Hava alacakaranlık nerdeyse akşamın karanlığı çökecek. Biraz huzursuz hissediyorum çünkü bu tarz yerlerin bizim için ne gibi tehlikelere de gebe olabileceğini tam bilememenin rahatsızlığını yaşıyorum. Bazı ülkelerde beyazlara karşı düşmanlık olabiliyor hayranlık da olabiliyor. Bu çok fakir bölgelerde sizi yem olarak da görebiliyorlar, dost olarak da görebiliyorlar. Sonuçta kendiniz için savunmasız bir ortama giriyorsunuz. Çok dikkatli olmak gerekiyor. Biz ise akşamın bu karanlığında bu gecekondu mahallesinin daracık sokaklarına dalıyoruz. Herkes sokakta ve doğal olarak dikkatle bizi inceliyor. Küçücük tek veya iki katlı barakaların arasında minik minik dükkanımsı odalar görüyoruz. Genel olarak ortam karanlık ve sadece evlerde veya bu dükkanlarda minik, cansız bir ışık yanıyor. Sokaklarda nereden geldiği belirsiz sular akıyor. Genel olarak ortam pek hijyen bir ortam değil.

En büyük geri dönüşüm merkezi

İnanamayacaksınız belki ama burası sadece iki kilometre kare içinde bir milyon nüfusla dünyanın en büyük geri dönüşüm merkezlerinden biri çünkü buradaki halk kentin çöplerini toplayıp geri dönüştürüp tekrar sanayiye kazandırıyor. Örneğin her yerde pet şişeleri görüyoruz. Bunları parçalarına ayrıştırıp sanayiye iade etmek için hazırlıyorlar. Kıyafetler aynı şekilde küçük küçük parçalara ayrıştırılıyor. Bu şekilde bildiğim kadarıyla bu gecekondu mahallesi ülkenin bir milyar dolar ihracatına katkıda bulunuyor ve inanılmaz bir üretim merkezi olarak görev yapıyor. Gecenin bu vaktinde sokakları karış karış gezerken simsiyah gözler bizi takip ediyor. İnsanları rahatsız etmeden tebessüm ederek yavaş yavaş ilerliyoruz. Gece lambaların altında en ilkel şartlarda insanlar berber koltuğunda oturup tıraş oluyorlar. Her yer açık, cam çerçeve yok. Bir batılı için inanılmaz bir ortam. Burası dünyanın en fakir bölgelerinden biri fakat ilerde ufukta şehrin milyonerlerin konutları görünüyor. Bölgeyi gezdikten sonra akşamın ilerleyen saatlerinde otobüsümüze binip otelimizin temiz ve güvenli ortamına dönmenin keyfini yaşıyoruz.

Kuşkusuz Hindistan dünyamızda en renkli ülkelerden birisi. Hindistan’ın zengin mitolojik hikayeleri, mutfağı, coğrafyası, insanları, gelenekleri, müzik dünyası çok zengin ve kendine özgü .Bir yandan hijyen koşulları çok zorluyken diğer yandan rengarenk şahane kıyafetleri, rengarenk çiçeklerle her yeri süslemeleri, tarihi binaların süslemeleri ve güzellikleriyle Hindistan müthiş ve kendi içinde çok büyük kontrastlar barındıran bir ülke .

Kulağımda Slumdog Millionaire filmindeki müzikleriyle Hindistan’ın tüm renkli hatıraları gözümüm önünde canlanıyor. Hindistan gezimizden döndükten sonra bir hafta boyunca gece rüyalarımda rengarenk Hint bahçelerinde dolaşmıştım, o denli etkilenmişim bu kültürden.

Burası kanımca her daim keşfedilmeyi ve gezmeyi hak eden bir coğrafya!