SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 07 Mart 2022 02:06

DEVRİMCİ KÜBA'NIN BAŞKENTİ HAVANA

Küba Adası, günümüzde yaklaşık on bir milyon nüfusa sahip bir ülke. Ve tam Meksika Körfezin, Atlantik Okyanusun ve Karayip Denizin birleştiği bir noktada bulunuyor. Bu nedenle her zaman strateji açısından büyük öneme sahipti.

Devrimci Küba'nın başkenti  Havana

Birçok yere seyahat edersiniz ama bazı öyle lokasyonlar vardır ki, sizi çok ayrı etkiler. Çünkü bilirsiniz ki bu lokasyona tekrar gelseniz bile, burası aynı olmayacaktır. Küba ‘ya olan gezimiz kesinlikle öyle bir seyahatti. Sanırım eski Küba’yı görme şansı yakalamış olan kişilerden biriyim. Küba bizim seyahatimizden sonra ne yazık ki eski havasını ve natürel yapısını beklendiği gibi kaybetmeye başladı.

Küba Adası, günümüzde yaklaşık on bir milyon nüfusa sahip bir ülke. Ve tam Meksika Körfezin, Atlantik Okyanusun ve Karayip Denizin birleştiği bir noktada bulunuyor.

kuba-3

Stratejik önemi var

Bu nedenle her zaman strateji açısından büyük öneme sahipti. Küba bölgenin en büyük, dünyanın ise en büyük on dördüncü adası konumunda.

1492 – 1898 yılları arasında ada İspanyol kolonisi olmuş ve İspanyolların etkisi altında kalmıştı.

İspanyol kraliyet filoları Güney Amerika’dan Küba’ya altın ve gümüş taşıyarak ve eriterek Havana’dan İspanya'ya sevk ediyordu.

Daha sonraki yıllarda Küba’da bağımsızlık hareketleri başlamış ve bir dönem Batista yönetimi ülkeyi yönetmiştir. 1959 senesinde ise yapılan devrimle Fidel Castro, Batista yönetimini bastırmış ve günümüzdeki komünist rejim kurulmuştur.

kuba-5

Küba’nın altını üstüne getirdik

Bizler de bütün Küba Adası’nın altını üstünü getirmiştik, doğal güzelliklerine, tarihi şehirlerine hayran kalmıştık ve Fidel Castro ve Che Guevara’nın dahil olduğu ülkenin devrim tarihinin önemli mihenk taşlarını bir bir ziyaret edip, o dönem yaşanan olayları rehberimizden dinlemiştik. Che Guevara’nın Santa Clara’daki anıt mezarı, Granma gemisinin karaya vurduğu kıyılar, Batista yönetimin kıstırıldığı tarihi mekânlar hepsi nispeten yakın tarihimizin yaşandığı çok etkileyici mekanlardı.

Bu ada turunun sonunda ise 1 Mayıs’ta Havana'da olacaktık ve buradaki Plaza de La Revolucion yani Devrim Meydanı’ndaki 1 Mayıs yürüyüşünü izleyecektik. Sabah saat 5’de kalkıp saat 6’da meydana varmıştık. “1 Mayıs yürüyüşü” sabahın çok erken saatlerinde başlıyordu. Bizim gittiğimiz dönemde Fidel Castro rahatsızdı ve bu nedenle meydandaki şenliklere katılamıyordu. Onun yerine gene Küba Devrimi’nde önemli rol üstlenmiş olan kardeşi Raul Castro ve Venezuela Başbakanı Nicolas Maduro meydanda podyumda bulunup halkı selamlıyorlardı. Bütün Havana sanki bu meydana akmıştı ve her kurum üniformalarını giyip ulusal bayrakları ellerinde marşlarını söyleyip gururla ve büyük bir coşkuyla bayramlarını kutluyorlardı ve liderlerini selamlıyorlardı. Bu meydan o kadar büyük ki yaklaşık bir milyon insan alıyor.

Biz de dünyaca meşhur bu geçidi izliyorduk. Hafif bir yağmur yağıyordu ama hepimiz biliyorduk ki bu geçit artık bu şekilde olmayacak,  bu coşkuda artık böyle yaşanmayacak ve her şey değişecek. Küba tarihinin Castro döneminin son demlerine şahitlik ediyorduk.

Sebebine gelince, Küba ‘ya 1962 senesinden beri başta Amerika olmak üzere ambargo uygulanıyordu fakat 2015 senesinde Obama döneminde artık ambargo kaldırılmış ve adanın sınırları Amerika’ya tekrar açılmıştı.

kuba-1

Florida 90 km uzakta

Florida sahilleri sadece 90 km uzaklıktaydı ve Florida’dan gemi seferleri başlamış ve Kuzey Amerika‘dan yavaş yavaş turist kafileleri büyük bir merakla adaya geliyordu. Ülke ambargo yılları boyunca büyük yokluk ve sıkıntı çekmiş ve bölgede çok yalnızlaştırılmıştı ama daha fazla dayanma gücü de kalmamıştı.

O dönemde yaşanan Küba Devrimi’nin büyük lideri Fidel Castro ise, artık ölüm döşeğinde yatıyordu. Devrim Meydanı’na ve halkına dönmesi pek mümkün görünmüyordu.

Bu ara elbette hem halk hem zaman çok değişmişti.  Gençler artık izole olmaktan çok dünyanın bir parçası olmak ve refah içinde yaşamak istiyorlar.

Biz de Devrim Meydanı’nda kalabalığı seyrederken biliyorduk ki, artık devrimin burada yarattığı ruh solacaktı. Küba Adası ve Havana artık özellikle Amerika’dan gelecek turistler için yeni bir atraksiyon merkezi haline gelecek, belki yeni otel zincirleri açılacak. Bunun sonucu olarak da, insanların doğal olarak yaptıkları sokak müzikleri ve sokak dansları, yaşam biçimleri değişip turistik olacaktı. Asıl Küba’yı Küba yapan ruh yavaş yavaş sönecek.

Küba ve özellikle Havana o kadar özel mekânlar ki, sanırım sözle tarif edilmesi çok kolay değil. Bizim gittiğimiz dönemde çok fazla turist henüz yoktu, fakirlik had safhadaydı. Fakat dikkatimizi çeken tüm fakirliğe rağmen insanların ve özellikle okula giden çocukların üstü kaymak gibi tertemizdi.  İnsanlar çok neşeliydi. Her yerden kulağınıza nefis Küba ezgileri geliyor, her köşe başında insanlar harika dans ediyordu.

kuba-2

Dünyanın en mutlu ülkesi

Küba’nın dünyanın en mutlu ülkesi olduğunu okumuştum bir kere. Bunu da insanların çizdikleri resimlerden analiz etmişlerdi. Küba’da yaşayan insanların yaptığı resimler tüm zorlu şartlara rağmen çok pozitif, çok renkli, çok neşeliydi. Gerçekten de halk bu şekilde mutluydu.

Eski Havana’nın sokaklarını gezdiğimizde ise, yüzleri eskimiş, biraz bakımsız İspanyol tarzındaki rengârenk koloniyal yapılar karşımıza çıkıyordu. İnsanlar ya kapı önlerinde oturup sohbet ediyor, ya oyun oynuyor, ya müzik çalıyordu. Muhteşem bir ambiyans vardı. Özellikle meydanlar çok güzeldi – Plaza de Catedral, Plaza de Armas, Plaza Vieja. Bazı meydanlarda sokaklara ters gömülmüş toplar bulunuyordu. Bunları savaşa karşı olduklarını ve barış özlemlerini dile getirmek için Küba halkı şehre birer anıt gibi sokaklara yerleştirmişti. Müthiş restoranlar, dükkânlar, barlar, oteller. Genelde cam çerçeve ve kapılar açık. Her girdiğiniz bina ve sahip olduğu kimi iç avlu veya arka bahçe müthiş güzellikteydi. Fakat bazı yapılarda restorasyon çalışmalarına başlanmış ve daha batı tarzında mekanlar açılıyordu. İster istemez  ambiyans değişime uğruyordu.

Havana'da meşhur Malecon sahil yolunda bir gün batımı ve o muhteşem klasik arabaların geçişini izlemiştik. 1959 yılında Küba’nın bağımsızlığına kavuşması ve ambargonun başlamasıyla birlikte sadece yapımı 1940’lı ve 1950’li yıllara ait arabalar adada kullanılıyordu çünkü yeni arabaların ithalatı mümkün değildi. Bu özel sebep nedeniyle işte burası binlerce klasik arabanın bulunduğu bir açık hava araba müzesi haline gelmişti  

Havana'yı gezip bir akşam El Morro kalesine gidip oradaki yüzlerce yıldır her gün akşam saat 21.00 de yapılan geleneksel top atışlarını ve törenini izlemiştik. Küba’nın yer yeri işte buram buram tarihti aslında.

Paseo del Prado caddesinde yürüyüş yapmıştık ve Washington'daki Beyaz Sarayın çok benzeri olan El Capitolio binasını görmüştük. O pırıl pırıl güneşin altında film sahnesi gibiydi her yer.

kuba-4

Atatürk’ün büstünü ziyaret ettik

Ernest Hemingway’ın El Floridita adındaki barını keşfedip meşhur Daiquiri’nin tadına bakmış ve Hemingway’in ruhunu yad etmiştik.  

Çok yakında bulunan Atatürk’ün büstünü de ziyaret edip Cumhuriyetimizin çok kıymetli kurucusunu da anmıştık.

Havana'nın ambiyansı o kadar tatlıdır ki, aynı ılık iklimi gibi. Bizler de şehrin o güzel tadına varmaya çalışmıştık. Bir akşam üstü açık rengarenk klasik arabalarımızla gezip soluğu meşhur tarihi Tropicana Show’da almıştık.

Bir diğer akşam Buena Vista Social Club’ın gösterisine denk gelip dünyaca meşhur, yaşlı müzisyenleri dinlemenin keyfine varmıştık. Bulunduğumuz bina o kadar eskiydi ve dökülüyordu ki. Her yer açık, terasta oturmuştuk ama sanırım bu ortam zaten müziğe ve yaşanan akşama ayrı bir gerçeklik katıyordu. Küba’nın çok önemli simalarıyla son demlerdi ve onlarda yok olmaya yüz tutmuşlardı. Bu gece bizim için aslında yaşanan tarihi ve çok özel bir deneyim olmuştu.

Bu güzelim adaya yolunuz bir gün düşerse kesinlikle sadece Havana'yı gezmekle yetinmemenizi ve en az 10 gün vakit ayırıp adanın her yerine gitmenizi önemle tavsiye ederim.

Gerek o şahane kumsallarını, mis gibi denizini, yemyeşil tropikal bitki örtüsünü görmeniz gerekir. Küba’da yüzlerce çeşit palmiye ağacı var. Minik yerleşim merkezlerini görmeniz gerekir. Bir Küba purosunun nerde nasıl sarıldığını, Rom‘un nasıl yapıldığını , tütün tarlalarını ve eski şeker kamışı çiftliklerini görmenizi isterim. Yollarda Kübalıların tek katlı, önünde mutlaka ikişer sallanan sandalyelerin bulunduğu rengarenk evlerini ve yaşam biçimini görmenizi isterim. Başka türlü bu tatlı adayı ve halkını anlamanız ve keyif almanız mümkün değil diye düşünüyorum.

Bazen sihirli güçlere sahip olup zamanı durdurabilmeyi ve bu gerçekten eşsiz güzelliklerin zaman tünelinde yok olmasına engel olabilmeyi, onlara sımsıkı sarılabilmeyi ve koruyabilmeyi ve bizden sonraki nesillere taşımayı ne çok isterdim.

Havana'ya vakit kaybetmeden gitmenizi bizim yaşadığımız o güzel anları hissetmenizi şiddetle tavsiye ederim.

kuba-6