SON DAKİKA
Kültür - Sanat - Magazin Pazartesi 14 Ekim 2024 02:30

ANKARA'DA TİYATRO OKUMAK, ARDINDAN İSTANBUL'DA HAYALHANE'Yİ AÇMAK!

Üniversiteden çok yakın arkadaşım olan Yiğit Arı ve Mahşer-i Cümbüş Tiyatro Gurubu'nun hikayesini sizlerle buluşturmayı çok istiyordum. Uzundur bir boşluk bulup bir kahve içimi buluşabilir miyiz diye kovalarken, nihayet söyleşi için buluştuk.

Ankara'da tiyatro okumak, ardından İstanbul'da Hayalhane'yi açmak!

Bugünlerde Mahşer-i Cümbüş'e yetişmek mümkün değil. Hem çok yoğun sahne alıyorlar hem de zaman zaman turneye çıkıyorlar. Bir yandan da sinema dizi setlerindeler. Ama sonunda ayarlayıp buluştuk, ben sordum Yiğit yanıtladı. Tiyatro ile aram yoktur diyenlere bile tiyatroyu sevdiren nefis bir grup. Üstelik kendinizi sahne de de bulabileceğiniz interaktif bir eğlence. Buyrunuz okumaya...

Hayatın sporla başlayıp, rakamlarla devam ediyor, ve sözcüklere yaslanıyor Yiğit. Bu üç alanın sende ki yerini anlatır mısın?

Evet, spor rakam ve sözcükler benim hayatımda, hakikaten arka arkaya çeşitli dönemlerimi ifade ediyor oldu. Aslına bakacak olursan CV'de işte futbolu bıraktı, tiyatroya başladı falan filan diyor ama bu o kadar da gerçek değil. Ben öyle yazdığım için, sanki ben uzun yıllar sporla uğraşmışım da, ondan sonra tiyatroyu sporcu olmaya tercih etmişim gibi bir algı oluşmuş insanlarda. Genelde bu soru bana hep soruldu. Oysa olay şu; Ben Edirne'de amatör futbol oynuyordum işte, Trakya Birlik'te Meriç Spor'da. Sen de biliyorsun hemen okulun arka tarafında bir tane toprak saha vardı. Arkadaşlarla beraber gidiyorduk, o bizim için bir spor oluyordu. Gerçekten böyle deli gibi futbolcu olmaya falan niyetli değildim. Rakamlar konusuna gelince ben konservatuar tiyatro bölümü okumadan önce, biliyorsun matematik bölümünde okuyordum, seninle aynı bölümdeydik. 

Orada da tiyatro kulübündeydim. Matematikle yeterli ilgiyi, alakayı kuramayıp çok da başarılı olamayınca, Tiyatro bölümüne gitmek -benim için- birazcık da bir kaçış oldu diyebilirim. Yeni bir fırsat, yeni bir yaşam alanıydı. 

Hayatımın geri kalanı da sözcüklerle yani Tiyatroyla devam etti. Aslına bakacak olursam spor rakamlar ve sözcükler deyince, benim için en önemlisi, en değerlisi, hayatımın en fazla sarıp sarmalıyanı, Tiyatro oldu tabii. Ama hala kendimi alamadığım şeyler oluyor. Mesela üniversite sınavı oluyor, sorular falan açıklanıyor, işte internette şurada burada.

Hala rastladığımda şöyle bir bakar, çözmeye çalışırım. Bu konulardan hangisini hatırlıyorum, hangisini hatırlamıyorum diye ölçmeye çalışırım kendimi. Spor ile ilgimse hafta sonları televizyonun başında maç seyretmekten ibaret artık. 

Meriç, Tuna boyu, Söğütlük, Matematik, Edirne ve ilk gençlik yılları. Futbol ve Tiyatro. Belki biraz müzik hatta bağlama. O yıllara gülümseyerek baktığında ne hissediyorsun? Son durağın Ankara'da DTCF Tiyatro olduğunu ve bu seçimi nasıl yaptığını, bize hikayeni anlatır mısın?

Meriç, Tuna Boyu, Söğütlük bunlar Edirne'de senin de çok iyi bildiğin ilk gençlik yıllarımızın geçtiği ve başımıza bir sürü hikayenin geldiği yerler. Trakya Üniversitesi'nde matematik bölümünde okuyordum ben.

Severek ve isteyerek girmiştim. Kabataş Erkek Lisesi mezunuyum. Yani sayısal alanlarla, aram her zaman çok iyiydi. Ben matematikçi olmak istiyordum. Kazara falan değil, bile isteye seçmiştim. Üniversite tercihlerimin neredeyse tamamı matematik bölümleri idi. Ve de kazandım. Futbol ise dediğim gibi amatörce, bir üniversite öğrencisinin kendisine bir hobi alanı, bir sosyal alan yaratmak için yaptığı bir şey olarak değerlendirilebilir. Fakat tiyatro hayatımda bambaşka bir hale geldi. Tiyatro kulübüne katıldıktan sonra üniversitede, kendi alanım olan matematik okumaktan soğumuştum açıkçası. O yüzden de zaten son seçimim okulu bırakıp tiyatrocu olmak oldu. Ankara DTCF tiyatro bölümünün kapısı da böylelikle açıldı. Sınavları kazanmamla Edirne maceram sona ermiş oldu.

Ankara'da Tiyatro okumak, ve İstanbul'da Hayalhane'yi açmak. Her şey olması gerektiği gibi sanki. Peki bu kadar kolay mıydı Yiğit?

Yani Ankara'da tiyatro okumak, ardından da İstanbul'da Hayalhane'yi açmak. Evet, sanki her şey olması gerektiği gibi ilerlemiş gözüküyor hikayede. Ama bu kadar kolay olmadı elbette Deniz'ciğim.

Dışarıdan böyle görünüyor. "A ne kadar güzel işte üniversiteyi bitirdiler, bir tane tiyatro topluluğu kurdular, bir tane de tiyatro sahnesi açtılar, işte ülkenin sevilen, tanınmış tiyatro topluluklarından biri olmayı başardılar." 

Yani biz Hayalhane'yi açarken de, okulu bitirdikten sonra da, hatta özellikle doğaçlama tiyatroyla ilgilendiğimiz için bile zorlandık. Bu yeni alan üzerinde çalışmalar yapmak istediğimiz dönemde de hiç kolay olmadı işler güçler. O kadar çok insan, ya bu uğraştığınız şey nedir, bunu kim seyredecek, bu tiyatro değil. Aman yapmayın çocuklar, siz de herkes gibi Devlet Tiyatrosu'ydu, Şehir Tiyatrosu'ydu, ödenekli tiyatrolardı uğraşsaydınız ya da bilinen bir özel tiyatro'da iş bulmaya baksaydınız, daha iyi olmazmıydı? Bunlarla uğraşmayın! dediler. Hatta kimisi; "O tiyatroyu yaşatamazsınız, dünya kadar borcun altına girdiniz, batarsınız, edersiniz" falan filan, inanılmaz derecede bizim şevkimizi kıranlar da vardı. Onlar da haksız değillerdi, çünkü yani onlar da gördükleri gerçeği söylüyorlardı. Yoksa bizim bir şeyi başarmamızı istemediklerinden değil, ailemiz, eşimiz, dostumuz, çevremizdeki insanlardı. Dedikleri doğruydu aslında, çok zor görünüyordu yani. Çok kolay olmadı, fakat işte bazen nasıl oluyorsa insanlara demek ki güç geliyor, bir şeye karar veriyorsun, inatçı davranıyorsun. İş, Hayalhane açıldıktan sonra televizyon programı falan derken, bütün Türkiye tarafından sevilmiş bir tiyatro topluluğu haline gelmemize kadar evrildi. İyi ki de böyle oldu. Ama yine söylüyorum inan hiç kolay olmadı ya, dışarıdan öyle gözüküyor ama canımız da çıktı bunları başarana kadar yani.

Senin hayatına değen en önemli isim kim oldu? Tiyatro'dan önemsediğin usta isimler var mı?

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunuyum. 2001 yılında mezun oldum. 23-24 sene falan oldu ama Mahşer-i Cümbüş kurulmasından önce, okuduğum dönemlerde o kadar iyi bir eğitim kadrosu vardı ki okulumuzun anlatamam. Yani Türkiye'nin en önemli duayen isimleri özellikle bilim insanları. Bu kadro içerisinde beni en çok etkileyen isim Prof. Dr. Sevda Şener oldu. Sevda hocayı kaybettik, toprağı bol olsun. Fakat ben gerek onun derslerinden, gerek kitaplarından, gerek yayınlarından, makalelerinden, varlığından, davranışından konuşmasına kadar mesleğimde çok faydalandım. Hala da faydalanmaya devam ediyorum. Bütün öğrencilerime her seferinde Sevda hocanın yazılarını, kitaplarını öneriyorum. Prof. Dr. Sevda Şener'in üzerimdeki etkisi çok büyüktür. Bugün benim ben olmamdaki en önemli insanlardan biridir. Toprağa bol olsun, Allah o kadından razı olsun.

Mahşer-i Cümbüş doğaçlamayı sevdiren, hatta Tiyatroyu sevdiren ekip. Hiç eğlenmediğiniz kadar eğlenip, aynı zamanda müptelası da olabilirsiniz. Ben en azından böyle bir uyum ve keyif başka bir yerlerde izlemedim. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Evet, biz ekip olarak doğaçlamayı, tiyatroyu insanlara sevdirdik. Alakası olmayan bir kesimi belki tiyatronun güzel bir sanat olabileceğine dair yeniden uyandırmış olabiliriz. Pek çok insanla tanışıyorum. Mesela meslektaşım olan daha genç yaşlarda olanlar, "Abi diyor, ya ben televizyonda Mahşer-i Cümbüş'ü seyrediyordum. Valla tiyatroculuğa böyle özendim bile diyenler var. Çocukların da hayatını karartmışız yani senin anlayacağın. Ama sonuçta böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Evet, insanlar sevdiler, çok eğlendiler, çok hoşça vakit geçirdiler. Fakat ekip olarak yani bir Doğaçlama Tiyatro Topluluğu'nun dışarıdan iyi görünmesine sebep olan, o bahsettiğin uyum; Allah vergisi gibi bir şey değil. Doğaçlama tiyatro da, tiyatronun pek çok türü gibi kendine has bir çalışma disiplini olan, alıştırmaları olan, duayen sanatçılar tarafından geliştirilmiş, kitaplar yazılmış, atölyeler yapılmış, deneyimler elde edilmiş bir alan.

Ve biz yıllar içerisinde doğaçlama tiyatronun gelişmesi ve ilerleyebilmesi için bir ekip içerisinde yapılması gereken çalışmaları hala 24 senelik bir tiyatro topluluğu olduğumuz halde her yan yana geldiğimizde, her oyundan önce, her sezon öncesinde deli gibi çalışır, alıştırmalar yaparız. Yani bir futbol antrenmanı gibi düşün. Nasıl futbolcular, sporcular maç esnasında ihtiyaçları olan becerileri geliştirmek için sürekli farklı farklı alıştırmalar, idmanlar yapıyorlar. Bizim de öyle farklı farklı alıştırmalarımız, idmanlarımız var.  Sürekli bunları çalışıyoruz ve o uyumu bu şekilde sağlayabiliyoruz. Gayet bilimsel ve gayet sanatsal bir metodu var. Üzerinde çalışan uzun süre uğraşan insanlar da mutlaka ve mutlaka gelişim gösterirler. Çalışarak ve bilimsel bir metotla geliştirilmiş bir şey.

Tiyatro alanında Mahşer-i Cümbüşten ayrı hedeflerin var mı? Mesela doğaçlama dışında oyun yapmayı özledin mi?

Evet, tiyatro alanında Mahşer-i Cümbüş'ten ayrı hedeflerim var. Hedef demeyeyim ama son zamanlarda kimi amaçlarım var. Oyun yönetmek istiyorum. Yani böyle gençlerden oluşan ufak bir tiyatro topluluğunda çocuklarla beraber böyle ufak tefek oyunlara reji yapmak istiyorum. Yaptım da daha önce. Sadece Mahşer-i Cümbüş'te çalışmıyorum ben. Çeşitli zamanlarda üniversitelerde, değişik kurumlarda, belediye kurslarında eğitmenlik, hocalık falan filan da yaptım. Zaten oralarda çalıştığım zaman öğrencilerle klasik oyun anlamında oyunlar da çıkarttım. Ama öğretmen olarak, danışman ve oyuncu koçu olarak da çalıştım. Ama normal klasik anlamda bir tiyatro oyununda oynamadım. Mahşeri Cümbüş'ten arkadaşlarımın hiçbiri de oynamadı. Valla bundan sonra da pek oynamayı düşünmüyorum açıkçası. Ama hayat insanın karşısına ne getirir, nasıl ilerler bunu bilemiyoruz. Ama ne yalan söyleyeyim klasik tiyatro oyunculuğunu özledim de diyemem ya. Hiç aklımın ucundan bile geçmiyor yani. Şöyle bir hamlet makbeti olsa da, bir 12. gece olsa da şöyle çıksam, şakır şakır tiratlı miratlı oynasam diye geçmedi içimden. Hiç valla yani. Hatta şimdi düşündüm cevap verirken. Koca koca tiratları, ezberleri.

Bizim iş daha iyi. Ben buradan böyle devam etmeyi tercih ediyorum şimdi.

Mahşer-i Cümbüş olarak yine Televizyon'da yer almayı düşünüyor musunuz? Tiyatro sahnesinde izlemek isteyenler size nereden ulaşabilirler?

Mahşeri cümbüş olarak tekrar televizyonda olmayı vallahi pek düşünmüyoruz açıkçası. Çünkü sonuçta kimi işler var ve televizyon da bir yerden sonra miadını dolduran bir şey. Bir de yaptık yani. Az buz değil dört, beş seneye yakın, yüz, yüz elli bölüme yakın televizyon işi yaptık. 

O yüzden tekrar televizyona bir şey yapmayı düşünmüyoruz. 

Ama artık biliyorsun Youtube diye, internet diye yepyeni mecralar var. Babalı TV'de, dakikalık gece performanslarını yayınlıyoruz. Isteyenler oradan seyredebilirler. Televizyonda yokuz ama internet üzerinde sosyal mecrada bulunmaya çalışıyoruz. Bizi izlemek isteyenlerse Mahşer-i Cümbüş'ün Instagram hesabını, Twitter hesabını takip edebilirler. Zaten aylık, günlük, haftalık bütün oyun, turne, İstanbul içi oyunlarının takvimleri ve yerleri orada sürekli ilan ediliyor. 

Yiğit Arı'nın Sinema Flm oyunculuğu da var. Sinemayı seviyor musun? Hangi filmler de rol aldın? Ve yeni projeler var mı?

Evet, sinema filmi oyunculuğu da yaptım. Reklam filmlerinde de oynadım. Yani sektörün geri kalan alanlarında da ben ve arkadaşlarım çeşitli işlerde yer aldık. Benim bugüne kadar en keyif alarak oynadığım film; Çağan Irmak'ın "Dedem'in İnsanları" filmiydi. Çok güzel bir kadrosu vardı. Çetin Tekindor'la çalışma fırsatı buldum o filmde. Çok keyifliydi. Projeler, böyle işler karşımıza çıktıkça ve eğer uygunsam bunları yapmaya gayret ediyorum hatta ediyoruz. 

Yeni projeler bizde hiç bitmiyor Deniz. Sürekli bir projemiz var. Fakat bunların büyük bir kısmı hayata geçmiyor tabi, öylece proje olarak kalıyor. Ama yarınlarda ne olacağı belli olmaz. 

Sinema yorucu da yani onu da söyleyeyim. Saatlerce, günlerce perişan oluyor insanlar. Keşke hiç ihtiyaç olmasa da sadece tiyatro yaparak hiç bu işlere bulaşmadan bir hayat kazanılabilse. Ama bu pek mümkün olmuyor. O yüzden teklif geldiği zaman da değerlendiriyoruz açıkçası. 

Senin bugünlerde izlediğin oyun film ve dinlediğin müzik desem?

Bu son zamanlarda izlediğim tiyatro oyunları içerisinde "Tiyatro Kozmopolitan" diye bir ekip var. Yeni kurulmuş. Ekip yeni ama elemanları deneyimli insanlar. Hepsi eğitimli, çeşitli tiyatrolarda uzun süre çalışmışlar. "Bay Samir" adlı oyunlarını izledim. Son zamanlarda seyrettiğim en güzel oyundu gerçekten. 

Gençlikten kalma böyle ağır bir Metalika hayranlığım vardır benim. Yaşım 50'ye geldi. Pek çok huyum suyum değişti ama bu Metalika sevmeye devam etme huyum değişmedi. Iyi ki de değişmemiş. Bütün olarak ömrüm boyunca dinlediğim müzik, benim Grup Metallica'dır. Hala da Youtube'a her video koyduklarında, her konserlerinde vs. takip ediyorum. Tüm sosyal medya adreslerini takip ediyorum. 

Hayatını bir kelime ile tanımlasan o kelime ne olurdu?

Yani çok fazla kelime düşünülebilinir. Ama ben "Sahne" diyorum.